Pentagram - Akustik



Türk Heavy Metal tarihinin yaşayan efsanesi PENTAGRAM için objektif değerlendirme yapmak gerçekten zor. Ülkemizde birçok kişinin bu müziği dinlemeye veya bu müziği sevmeye PENTAGRAM ile başlamış olması kalbimizde onlara apayrı bir yer açıyor, yaptıklarını herhangi bir grup gibi değerlendiremiyoruz.


Kariyerinde 30. yılı geride bırakan grup 30.yıl şerefine akustik bir albüm yayınladı. Albümde yeni vokalist Gökalp Ergen'in yanısıra ve iki büyük Pentagram efsanesi Murat İlkan ve Ogün Şanlısoy yıllar sonra tekrardan Pentagram için mikrofon başına geçerken, yine eski gitarist Demir Demirkan Reunion kadrosunda yeralmış.






Şarkıları kısaca değerlendirecek olursam;

1-) Apokalips : Mmxii albümünün kapanış şarkısı Apokalips benim o albümde de en beğendiğim parçaların başında gelen, alışılagelmiş Pentagram soundunun biraz dışında yeralan bir şarkıydı ve Akustik albümündeki yorumu da yine beğendim.

2-) Geçmişin Yükü : Old school Pentagram'cılar çok sevmeseler de Mmxii albümünün en hit parçası ve grubun son birkaç yıldır konserlerinde en çok eşlik edilen "Geçmişin Yükü" şarkısının akustik versiyonunu gayet başarılı olmuş. Gökalp Ergen'i kendine has vokal tarzıyla Climb günlerinden beri başarılı bulan biri olsam da Pentagram ile doku uyuşmasında sorun olduğunu düşünen biriyim. Fakat "Geçmişin Yükü" hem albümdeki versiyonu hem de akustik versiyonuyla kafamda olumlu yönde soru işareti bırakıyor ve Gökalp'in vokalinin hakkını vermek gerekiyor. Albümde en derli toplu bulduğum ve sevdiğim parçalardan oldu.


3-) Uzakta: Mmxii albümünün en zayıf bulduğum şarkılarından birisiydi, Pentagram çizgisinin çok altında yeralan şarkının albümde olması bana Gökalp'in tercihi gibi geliyor, illa Mmxii'den bir şarkı daha söylemek istemişse Gökalp, Sand veya Wasteland'i tercihi edebilirdi. Sonuç olarak, çok kötü bir tercih ve bunun sonucunda albümde benim için atlanacak şarkılardan biri oldu.


4-) No One Wins The Fight: Pentagram'ın hemen hemen her konserinde yer verdiği "Trail Blazer" efsanelerinden birisi olan parçayı, yine o dönemki vokalist Ogün Şanlısoy yorumuyla dinliyoruz. Ogün Şanlısoy seven ve "Trail Blazer" daki performansını başarılı bulan biri olarak söylemeliyim ki akustik versiyondaki vokalini yer yer biraz yadırgadım. bir parçanın normal versiyonundaki vokal tarzıyla akustik versiyonundaki vokal tarzının farklı olması gerektiğini düşünüyorum ki bunu yapmazsanız ortaya gülünç bir durum çıkıyor. Ogün Şanlısoy un kendi akustik albümünde dikkat ettiği o naif vokal tarzı yerine sanki şarkıyı konserde seslendiriyormuş gibi alakasız agresif vokale bürünme çabasını şarkının akustik versiyonuna uyduramadım. Bunu Pentagram normalde zaten ziyadesiyle yapabiliyor. Parçayı dinlerken Ogün iyi ki Anatolia'da vokal değilmiş dedim. Vokali saymazsak müzikal anlamda özellikle şarkının girişi ve devamındaki vurmalı çalgılar şarkıyı baya oryantal havaya sokmuş ve kanaatim Cenk'in vurmalıları ve nakarat kısımlarının akılda kalıcı oryantasyonu Ogün'e rağmen başarılı kılmış şarkıyı. Şarkının sonunda ise normal  versiyondan apayrı türkü'vari harika bir solo bizleri bekliyor.


5-) Fly Forever: Pentagram severler bu şarkının nasıl büyük bir öneme sahip olduğunu bilirler, zaten destansı bir şarkıydı yeni haliyle daha da büyüdü gözümde. Albümde yer bulması ve Ogün Şanlısoy tarafından başarılı bir şekilde yorumlanmış olması beni ziyadesiyle memnun etti, o yüzden Ogün'ün hakkını verelim. Kesinlikle albümün en iyilerinden.


6-) Gündüz Gece: Pentagram'ın en bilinen ve en iyi coverlarından birisi olan bu Aşık Veysel şaheseri Akustik albümünün de dinlemesi en keyifli şarkısı. Bu parçayı Murat ilkan dan dinlemek daha bir keyifli ve güzel.

7-) Anatolia: Albümün en sürpriz parçası. Parça seçimi açısından değil vokal seçimi açısından. Normalde Kadın albümü hariç Şebnem Ferah ın anırır tarzdaki vokallerine tahammül edemeyen ve itici bulan biriyim. Fakat Anatolia yorumunu -çoğu kişinin aksine- ben beğendim. Belki nakarat kısımları daha farklı olabilirdi ama genel anlamda başarılı.

8-) In Esir Like An Eagle: Unspoken albümünün en sağlam parçasını listede görünce çok heyecanlanmıştım. Lakin Akustik performansını özellikle yavaşlık ve vokallerin uyumsuzluğu yönünden yadırgadım. Pantagram'ın en sevdiğim vokali Murat'ın gitarlar hiç uyumlu gitmemesi ve arkadaki kemanın önplana çıkması şarkıyı çok bastırmış. Velhasıl, hayalkırıklığına uğradım.

9-) For The One Unchanging: Başka bir Pentagram efsanesi lakin akustik yine olmamış, önceki şarkıdaki gibi keman gene bozmuş şarkıdaki büyüyü. Zerre keyif almadım.

10-) Give Me Something to Kill the Pain: Tarkan'ın basları efsane çaldığı parçada temponun yine neden bu kadar yavaş olduğu soru işareti. Oysa albümde en çok dinleyeceğimi düşündüğüm parçalardan biriydi. Belki şarkıyı x1.25 daha hızlı oynatmak daha keyifli olabilir.

11-) Sonsuz: Grubun en bilindik şarkılarından olan "Sonsuz" albümde üç efsane vokal ve makyajlanmış haliyle arzı endam ediyor. Orijinal hali de akustik olduğundan ve Murat İlkan'ın vokali üzerine çıkılacağını düşünmediğimden albümde en az beklentimin olduğu şarkıydı. Yine de diğer şarkılara nazaran değerlendirilecek olursa fena olmamış.


Velhasıl konsept olarak değerlendirecek olursam; çok sevmediğim ve içime sinen bir albüm olmamış. Bu albümün 30.yıl kutlamaları için çıkmış olması da ayrıca manasız. Yani kusura bakmayın ama siz 30 sene boyunca old school metal icra edip, sonra 30.yıl için "akustik turne yapacağız" derseniz bu olmaz!

Pentagram seven insan, 30. yılda sizden akustik albüm değil, 1997'de Harbiyedeki ve 2007 Bostancıdaki Pentagram'ı ister. Siz Emre Aydın değilsiniz, sevenleriniz 98 de 'Popçular dışarı' diye bağırmış insanlar.


Yanlış anlaşılma olmasın; burada eleştirdiğim akustik  bir albüm yapısı değil, sadece bu projenin "30.yıla özgü"  şeklinde lanse edilerek yapılmış olması. Dünyanın her yerinde bu tip albümler normal disklerin yanında bonus olarak sunulurken siz bunu 30. yıl şerefine diye ve yanlış parça seçimleriyle sunarsanız bu absürt olur. Örneğin Metallica 40. yılına girdi ve daha bir tane akustik albümleri yok (bakın Metallica diyorum).

Albümdeki şarkı seçimleri meselesi ayrı bir tartışma konusu. Mesela In Esir Like an Eagle gibi hızlı bir şarkıyı koyan insanlar neden Lions in a Cage veya Bir'i veya Şeytan Bunun Neresinde'yi albümde düşünmez? Eğer siz bu albüm için "Dinleyicileri Pentagram tarihinde uzun bir yolculuğa çıkarmak istedik" diyorsanız bu albüm neden bu kadar sığ seçimlere sahip. Örneğin Bir in olmadığı albümde Uzakta şarkısı neden var? İlla olacaksa 2 cd yapsanız ne olur? Sırf sevenlerinize sorsanız forumda sizden daha güzel liste yapardı be abiler...

Albümün en güzel tarafı ise Murat İlkan. Özlemişiz gerçekten..

Son olarak: Pentagram, Türk heavy metal tarihinin yaşayan bir efsanesidir, bütün üyeleri benim için çok değerli ve saygı değer müzisyenlerdir lakin bu albüm 6/10 abiler kusura bakmayın.


Heavenwood - Tarot Of The Bohemians

Heavenwood — Tarot Of The Bohemians : Part I
Genre: Gothic/Death Metal
Country: Portugal
Release Date: 22.07.2016


Tracklist 
01. The Juggler (06:44)
02. The High Priestess (06:05)
03. The Empress (04:53)
04. The Emperor (05:22)
05. The Pope (04:17)
06. The Lovers (05:25)
07. The Chariot (05:05)
08. Justice (04:04)
09. The Hermit (05:21)
10. The Wheel of Fortune (04:59)
11. Strength (05:32)
12. The Hanged Man (06:44)
13. Frithiof‘s Saga (New version) (07:23)
___________
Total:69:38


Bana Portekiz denilince aklına gelen ilk 3 şeyi say deseler 1. Christiano Ronaldo 2. Moonspell 3. Heavenwood derim. Ronaldo konumuz olmadığı için esgeçiyorum. Moonspell her albümleri dinleyenlerin kulağında farklı bir tat bırakan, her albümde yenilik kattıkları müziklerini geniş kitlelere ulaştırmış ülkemizde de azımsanmayacak hayran kitlesine sahip bir grup. Aynı şeyi Heavenwood için de söylemek isterdim fakat buna engel olan grubun 1998 tarihli Swallow albümünden sonra uzun süre sessizliğe gömülmesi.

Albüm hakkında kritik yazmadan önce daha önce neler yazılmış ve kopya bir yazı olmasın diye nete göz gezdirdim. Sonuç olarak hiçbir şeyle karşılaşmadım:) Doğal olarak Türkiye'deki ilk kritiği de Allah utandırmasın diyerek yazmaya başlıyorum...

Metal müzik dinlemeye başladığım yıllarda Diva ve Swallow albümleriyle en çok dinlediğim gruplardan biri olan Heavenwood 10 yıl süren sessizliğini 2008 yılında Redemption ile bozsa da onca zamandan sonra birkaç parça dışında beklentilerimi karşılayan bir albüm olduğunu söylersem yalan olur. 2011 yılında çıkan Abyss Masterpiece kanımca zamanın ruhunu yakalayan bir albümdü ve güzel şeylerin habercisiydi. Belki de Tarot Of The Bohemians serisinin öncü depremiydi.
Özü Gothic Metale dayanan ve geçmişten bugüne çok keskin değişiklikleri olmayan grup özellike Abyss Masterpiece albümleri ile birlikte yavaş yavaş daha atmosferik daha karanlık daha senfonik öğeler içeren bir tarz benimsemeye başladılar. Kendileri de buna yeni fikirlere her zaman açığız tek bir boyutta saplanıp kalmayı sevmiyoruz demişlerdi. Ki ben bu hallerini daha çok sevdim.


Tarot Of The Bohemians ile küllerinden yeniden doğan grup albümde özellikle kehanetlere ve tarot falına ilgi duyanların bileceği bohem gotik tarotu konseptini işlerken şarkılar da yine isimlerini tarot kartlarından almış. Albümde SepticFlesh'vari orkestral arka plana yoğun atmosfer ve sert davul atakları eklenerek güzel bir denge yakalanmış. Ki albümde davuldaki isim Anathema grubundan tanıdığımız Daniel Cardoso.

Kısa bir intro sonrası öldürücü davul ataklarıyla gümbür gümbür açılışı yapan "The Juggler" hızlı rifflerinin yanısıra melodik nakarata sahip albümdeki iddialı parçalardan. "The High Priestes" ihtişamlı girişi, sakin yapısı ve melankolik nakaratıyla resmen "Paradise Lost" tadında bir parça. Albümün karanlık havasını en iyi yansıtan parça "The Emperor" albümdeki favorilerimden. SepticFlesh'vari Black Metal tarzı davul ve gitar rifflerinin eşliğinde, gotik / karanlık synthler ve melodik bas dokunuşları etrafında örülen parçayı dinlerken sarhoş olmamanız mümkün değil.

The Lovers parçasının başta cover olduğunu düşünüp sözlerini google dan arattım fakat hiçbir sonuçla karşılaşmadım:) hem müziği hem sözleri bana bir yerden tanıdık geliyor ama çıkaramadım. Albümdeki diğer şarkılara nazaran daha soft ve gothic rock olmuş. Sandra Oliveira'nın 3 parçada konuk vokal olarak yeraldığı albümde "The Hanged Man" parçasında baştan sona parçayı alıp götüren Sandra'nın Anneke'vari meleksi ve ruhu okşayan vokalinin etkisine kapılarak hipnotize olabilirsiniz.

Prodüktörlüğünü André Matos'un yaptığı albüm Portekizli plak şirketi Raising Legends Records stüdyolarında kaydedildi. Albüm kapağı Morbid Angel kapaklarından hatırlayacağımız Gustavo Sazes'e ait. Albümün Massacre Records etiketiyle yayınlanan versiyonunda "Frithiof's Saga" parçası yeni yorumuyla bonus olarak yeralmakta. Grubun gözbebeği Diva albümünün hitlerinden olan "Frithiof‘s Saga" yeni versiyonuyla bambaşka bir hal almış. Öyle ki ismine bakmadan dinlediğinizde farklı bir parça dinliyormuş hissi uyandırıyor.  Parça orjinaline kıyasla değiştirilen vokallerin ve güçlendirilen soundun yanısıra senfonik eklentilerle konsepte gayet uygun monte edilmiş.

Serinin zevkle dinlediğim ilk bölümü beni heyecanlandırmaya yetti. Bohem tarotunun açılmaya ve yeni kehanetlerin gelmeye devam edecek olmasını da yine merakla bekliyor olacağım.

Son dönemlerde dinlediğim en sağlam albümler arasında yeralan "Tarot Of The Bohemians" özellikle gothic metal severlere kulak orgazmı yaşatacak!..