Album Of The Month : A Rose For The Apocalypse by Draconian

Draconian – A Rose For The Apocalypse
Genre: Atmospheric Doom/Death/Black Metal
Release Date: 23.06.2011


Tracklist
01. The Drowning Age (7:18)
02. The Last Hour Of Ancient Sunlight (5:26)
03. End Of The Rope (6:34)
04. Elysian Night (7:52)
05. Deadlight (6:32)
06. Dead World Assembly (5:52)
07. A Phantom Dissonance (5:39)
08. The Quiet Storm (6:37)
09. The Death Of Hours (7:48)
10. Wall Of Sighs (5:14)
Total:64:52


İsveç'li Doom / Gothic grubu, 5. albümleri "A Rose For The Apocalypse" de, adı gibi kıyamet temasını işliyor ve doom soundunu tam anlamıyla yansıtıyor.
Seth'in kapak tasarımlarına hayran olduğumu her fırsatta söylesem de, kapaktaki çalışma da başlıbaşına mükemmel olsa da; üzülerek belirtmeliyim ki albüm temasıyla örtüşmemiş.
Adamların sayfasına yalakalık olsun diye "iyi olmuş, güzel olmuş felan" yazdım ama ı ıh olmamış...


Yalnız müzik anlamda da Septic Flesh melodileri duyar gibi olduğum parçalar yok değil. Sanki son dönemde bolca SF dinlemişler gibi.
Buna örnek olarak açılış parçası "The Drowning Age".  ın 4. dakikasından sonrasına dikkat çekmek isterim. Ki Anders Jacobsson'un hayvani vokalleri de yer yer Seth'i anımsatıyor. Ki anımsatsın da...
bunu kötü anlamda söylemiyorum, enerjik bir açılış parçası ve vokaller de olması gerektiği gibi. Lisa Johansson' un dokunaklı sesi -albüm genelinde olduğu gibi- nakarat kısımlarında havayı yumuşatır nitelikte.
Ama önceki albumlerine nazaran daha çok dikkatimi çektiğini söyleyebilirim  
(ses olarak=P).

Albumden ilk video klibi çektikleri single "The Last Hour of Ancient Sunlight" önceki albümlerinden izler taşımakta. Bana "Turning Season Within" albümündeki parçaları anımsatttı. 2:27 de ağırlaştırıp funeral atmosferine soktukları bölüm
intihar etmek için son derece uygun bir zaman.
Fakat albümdeki favorim bu parçadan sonra gelen "Elysian Night". Yankı yaratan efektlerin karanlık atmosferi tamamladığı mükemmel brutal vokal performansının yanında
ilerleyen bölümlerde Anders'ten konuşma şeklinde geçen düz vokaller de duymaktayız.
6. parça, albümdeki bir diğer favorim olan "Dead World Assembly".


Yok böyle bir hüzünlü melodi! Bunu yazanlar ya insanlarla aynı duygulara sahip değil
yada insan değil. 01:45' teki riffler ve tempo Paradise Lost' u anımsatırken,
parça başında ve 02:50'de Lisa'ya eşlik eden akustik gitar çok iyi düşünülmüş.
Sonlarına doğru keman sesi de duyduğumuz parça kendi gibi enstruman açısından da güçlü ve zengin.
Oldukça sert rifflere sahip "A Phantom Dissonance", Lisa'nın tatlı vokallleri sayesinde dengeleniyor, nakarat kısmı akılda kalıcı.
Lisa'nın sesine inceden akustik gitarlarların da eşlik ettiği bir başka parça olan "The Quiet Storm", albümde davulun en net duyulabileceği orta tempoya sahip bir parça.
Ağır rifflere sahip "The Death Of Hours" depresif vokallere ve
albümün en güzel gitar solosuna sahip.
Kapanış parçası klasik death-doom tarzı, farklı olarak ilerleyen bölümlerinde violin sesinin eşlik ettiği yavaş tempolu ama akılda kalıcı melodiye sahip bir parça.


Her ne kadar doom gothic hastası olsam da, orjinali varken benzerini dinlemek istemediğimden Draconian'ı hep esgeçmiştim. Çünki şimdiye kadar -birkaç parça dışında- albümleri hep "Velvet Darkness They Fear" devamı gibi gelirdi.
Fakat ARFTA eskiyle yeni arasında köprü oluşturması, şarkıların bütünlük göstermesi ve kanımca şimdiye kadarki en temiz Draconian kaydı olma özelliği taşımasıyla bambaşka bir yere sahip.
Katatonia "Brave Murder Day" ve Paradise Lost "Icon" sevenler başta olmak üzere hüzünlü birşeyler dinlemek isteyen herkese tavsiye edebileceğim albüm kesinlikle senenin en iyilerinden.

Review: The Cimmerian Years by Thurisaz

Thurisaz – The Cimmerian Years
Genre: Atmospheric Doom/Death/Black Metal
Release Date: 20.05.2011


Tracklist
01. Broken
02. My Precious Unknown
03. Second Mirror
04. No Regrets [feat. Paul Kuhr (Novembers Doom)]
05. Fare Thee Well
06. The Carnival Of Miscreation
07. Inner Voices
08. Unhealed [feat. Els Blieck (Inis Cathaigh)]
09. A Glance Of Misperception [feat. Thomas A.G. Jensen (Saturnus)]
Total:54:15

The Cimmerian Years, sound olarak belli bir sınırlama yapamayacağımız,
doom metalden, black metale kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor
(bu 'yelpaze' kelimesinden pek hoşnut olmasam da sıkıştıkça kullanıyorum)

1997 yılında kurulduktan sonra birkaç demo ve ardından 2004'te "Scent of a Dream" albumünü yayınlanan grubun, avantgarde doom duygu derinliği olan albümü başarılı bulunduktan sonra, grup Novembers Doom, Saturnus gibi devlerle Avrupa Turnesine çıkma şansı yakalamıştır.

Ki 3. albümleri olan The Cimmerian Years' da Novembers Doom ve Saturnus gruplarından konuk vokalistler de yer almakta.


Albüm intro parça "Broken" ile açılıyor. 2. parça "My Precious Unknown" düz vokalin yanında sert vokaller de duyduğumuz old school black rifflere sahip, ağır tempolu ve
sanki albüme hazırlık niteliğinde gibi bir parça.
İlk 2. parçadan gidişat anlamında pek hazettiğim söylenemez.
Albümün beklenen çıkışı ise 3. parçada “Second Mirror” ile geliyor. Melodik black sounduna sahip parçada özellikle scream vokaller dikkat çekici. Yer yer duyduğumuz düz vokaller ortama Borknagar havası katmış.
"No Regret" agresif gitar riflerine sert davul eşlik ederken, klavyenin ağırlığıyla birleşince karanlık bir atmosfer oluşturmuş.
Albümdeki favorilerimden olan 5. parça “Fare Thee Well” kasvetli düz vokaller, ağır gitar riffleri ve yavaş temposuyla tam bir doom atmosferi yaşatıyor.
”The Carnival of Miscreation” albümün belki de en acımasız rifflerine sahip olmasının yanında melodik bir yapıya sahip. Albümdeki favorim de olan parça, Amorphis'in "Tales From The Thousand Lakes" zamanlarını anımsatan rifflerle açılıyor.
2:10'da Dani Filthvari çığlıklar duyarken, bunlar 3:21 de pat diye kesiliyor
ve yükselen piyano sesiyle transa geçiyoruz.
“Inner Voices” ise akustik yapısı ve sakin vokalleriyle Anathema/Katatonia havalarında kısa bir geçiş niteliğinde.
Şiddeti geri getiren ise “Unhealed” oluyor. Albümdeki en sıkı, en melodik, en akılda parça olduğu su götürmez.
Ki grup da albüm tanıtımlarında “Unhealed” ın introsundan faydalanıyordu. Inis Cathaigh grubundan Els Blieck'in de sesiyle eşlik ettiği parça belli bir zaman sonra bir melodi bulmuşlar bunu uzatmışlar da uzatmışlar diye düşündürürken 04:27'deki bölüm ve muhteşem vokaller rotayı döndürüyor, gerçekten güzel şarkı.



8 dakikalık parçanın orta bölümlerinde piyano ve bayan sesi kullanılarak yumuşak bir geçiş yapılmış.
Alakasız olacak ama ilk dinleyişimden beri melodisinin Türk enstrümanlarıyla daha ağır tempoda çalınsa Zeki Müren parçalarından farksız olcağını düşündürüyor=)
“A Glance of Misperception” 9 dakikaya yaklaşan süresiyle albümün en uzun parçası.
Ve neredeyse yarısı yumuşak geçişlerden oluşmakta.
Piyano sesi ve vokalle tekrar normal tempoya geçiş yapılan intro niteliğindeki bu bölümlerde de ürkütücü hava hakim.
Albümü 2 ye ayıracak olursak B bölümünü tercih ederim.


Not:Grubun Finlandiyalı folk-metal grubu 'Turisas' ile yalnızca isim benzerliği olduğunu, ayrıca grubumuzun Belçikalı olduğunu hatırlatmakla başlamak istiyorum=)
Bilimkurgu film afişlerine benzettiğim kapak çalışması Hollandalı sanatçı Geert van Mook'a ait.

Review: Passenger by A Life [Divided]


A Life Divided – Passenger
Genre: Electro Rock / Alternative / Gothic
Release Date: 28/01/2011


Tracklist
01. Heart On Fire (03:33)
02. Forever (04:23)
03. Anyone (04:30)
04. Words (03:30)
05. Hey You (03:46)
06. Doesnt Count (04:11)
07. Save Me (04:07)
08. Other Side (04:32)
09. Sounds Like A Melody (04:33)
10. Change (04:46)
11. The End (05:29)
=Total Time:47:20=


Şu sıralar en çok dinledim albümlerden biri olmasına rağmen “Passenger” hakkında sadece kendi yazım olmamasını değil nette te çok az bilgi olmasını içime sindiremedim.

10 yıla yakın süredir varlığını sürdürmesine rağmen yeni haberdar olduğum bir grup  
A LIFE DIVIDED
Solist Jürgen Plangger daha önce EISBRECHER konserlerinde yeralmış,
grubun gitaristliğini yapmış. 
Bu albümlerini dinledikten sonra daha önce neler yapmışlar diye merak edip
daha önce çıkardıkları 2 albümü de inceleme fırsatım oldu 
fakat 3. albümleri “Passenger” ile aralarında dağlar var ki; 
“Passenger” bana göre kendi kulvarında da yılın en iyilerinden.


Albüm için 80’li yılların atmosferinin modern metal müzikle harmanlanması yorumu yapılabilir. THE RASMUS ile DEPECHE MODE arası gidip gelen bir sounda sahip. Ki vokalin öne çıktığı elektro pop ritimleri olan açılış parçası “Heart On Fire” ve ardından gelen “Forever” da DEPECHE MODE, NIN etkileşimlerini görmek zor değil. Ki 80’li yılların efsane grubu ALPHAVILLE’nin yine çok bilinen “Sounds Like a Melody” parçasının cover versiyonu da albümde yeralmakta. Şarkı, orjinaline sadık kalınmakla birlikte Gothic Rock yapıya bürünmüş renkli bir çalışma olmuş.

“Hey You” ise PAIN grubunun son dönemde yaptığı hareketli Gothic Rock parçaları anımsatıyor. Albümdeki en hareketli parça da o. Fakat albüm şıkıdım bir havadan çok orta tempoda ve farklı yapıdaki şarkılarla ilerliyor. Örneğin “Words” ve “Forever“ daha duygusal yapıda ve ağır parçalar.

Albümün en önemli tarafı bana göre nakarat yazmadaki başarıları. Çünki neredeyse her şarkının nakaratı akılda kalıcı özelliğe sahip.

A Life Divided - Sounds Like A Melody (Alphaville Cover)

"Sounds Like A Melody" yi hariç tutarsak, gaz bir şekilde başlayıp nakarat kısımlarında ağırlaşan “Change” ve “Heart On Fire” albümdeki favorilerim.

Velhasıl “Passenger”ı her ne kadar özgün bir çalışma olarak göremesek de; 
önyargıdan uzak (“popçu” “metalci” vb. kasmayan), elektronik rock 
ve alternatif müzikten hoşlananların sevebileceğini düşündüğüm,
anlamlı sözlere, akılda kalıcı nakarat ve melodik tonların yanısıra, 
bütün olarak değerlendirildiğinde de son derece başarılı konsepte sahip.

Album Of The Month : Sounds Of A Playground Fading by In Flames


IN FLAMES - Sounds Of A Playground Fading
Genre: Melodic Death/Modern Metal
Release Date: 15/06/2011


Tracklist
01. Sounds Of A Playground Fading
02. Deliver Us
03. All For Me
04. The Puzzle
05. Fear Is The Weakness
06. Where The Dead Ships Dwell
07. The Attic
08. Darker Times
09. Ropes
10. Enter Tragedy
11. Jester's Door
12. A New Dawn
13. Liberation
=Total Time:53:57=


Her zaman, her yeni albümüyle ilgi odağı olmayı başarabilen In Flames 10. albümleri 
"Sounds Of A Playground Fading" öncesi yine güçlü şekilde ilgi odağı olmayı başardı.

Bunda şu sıralar raflarda olan Arch Enemy, Morbid Angel gibi devlerin büyük beklentilerle beklenip hayal kırıklığıyla sonuçlanan yeni albümlerinden sonra beklenti yönünü 
bir başka dev IN FLAMES'a yöneltmiş de olabilir.
Bu albumun bir başka önemi, grubun beyni Jesper Strömblad'ın gruptan ayrılmasının ardından, O'nsuz bir albümün nasıl olacağı beklentisine cevap verecek olmasıydı.


 Açıkcası "Clayman" dan sonra çıkan albümleriyle
-Take This Life, Cloud Connected gibi birkaç şarkı dışında- alakam olmamıştı. 
Hatta "A Sense Of Purpose" gibi bir fiyaskodan sonra beklenti içinde de olmamıştım.
Lakin gitarist Jesper Strömblad'ın ayrılışından sonra gruba bitti gözüyle bakılması; 
bende bunu yazanlara karşı antipati oluşturmakla birlikte, 
yeni IN FLAMES albümüne karşı da merakımı artırdı.
Çünki ortada Jesper Strömblad varken yapılmış "A Sense Of Purpose" gibi aynı rifflerin tekrarlanmasından öteye geçemeyen vasat bir albüm var...


Jesper Strömblad'ın yokluğunda Björn Gelotte' in ipleri eline aldığı albumun  
Death Metal değil Modern Metal olduğunu kabullenip
bu çizgide değerlendirme yapmak gerek.
Yani "Whoracle" ile değil,  "A Sense Of Purpose" ve önceki birkaç albümleriyle
kıyaslamak daha doğru olur.
Örneğin vokali, gitardan daha çok duymaya hazır olmalı. Ki "A Sense Of Purpose" daki basitleştirdiğini düşündüğüm vokal stiline karşı, bu albumde neredeyse her parçada farklı denemeler yapan Anders Fridén' in vokal performansı karşısında diz çökmeli... 
Albümden önce yayınlanan "Deliver Us" Single'ı zaten epey ses getirmişti. Keyboard efektiyle start alan Deliver Us'ın akılda kalıcı melodisi, nakaratı ve güzel solosuyla albümde en öne çıkan parçalardan. Anders'in parçanın nakaratında ulaştığı seviye ve sonrasındaki"It starts to fall apart, let me take control" kısmını söyleyişini duymak için bile tekrar tekrar dinlenebilir.
"Jester's Door" parçası, ismine bakılarak albümde en çok beklenti duyulan parça  gibiydi.
Tamam bir The Jester Race beklemiyordum ama olsun... =)
Fakat IN FLAMES beklentilerin aksine "Jester's Door" da atmosferik ve deneysel bir parçaya imza atmış, ki ben onu da beğendim.
"Enter Tragedy" albümdeki en sıkı ve akılda kalıcı parçalardan. Ki zaten nakaratındaki  
"Did you question me? I question you!" kısmı unutulacak gibi değil;)
Albümde her şarkıdan ayrı tat almak mümkün. Örneğin old-school melodiye sahip "The Puzzle", "Deliver Us" ile birlikte albümdeki favorim.



Bir diğer öne çıkan parça "A New Dawn" ın ise "Colony" deki 
parçalardan altta kalır yanı yok. 02:27 de duyduğumuz keman çok iyi düşünülmüş.
Orta tempolu "Ropes" parçasını çok tuttuğumu söyleyemesem de, 
giriş ve kapanış  melodisi kurtarmış. 
Yine güzel bir girişe sahip "Where The Dead Ships Dwell" parçasında hoşuma giden 
02:10 dan sonra başlayan muhteşem solo.
Gothenburg'daki If Studios'ta kaydedilen albümün başarılı kapak çalışması ise  
Dave Coreia'dan.
Velhasıl alternatif ve deneysel çalışmaların yanında klasik IN FLAMES tadında güzellikler bulabileceğimiz 
ve zamanla değerinin daha da anlaşılacağını düşündüğüm bir albüm.

Review: A World Destroyer by Degradead

Degradead – A World Destroyer
Genre: Melodic Death/Thrash Metal
Release Date: 27.05.2011


Tracklist
01. Human Nature
02. A Taste Of Destiny
03. A False Hope
04. The Final Judgement
05. Broken
06. Part Of The System
07. No One Prevail
08. Cold Blood
09. Near The End
10. Kept In The Dark
Total:40:32

Ders: Melo Death, Konu: Degradead.
İsveçli grubun İlk 2 albumlerini pek tutmamıştım fakat In Flames gitaristi (ex-gitarist oldu) Jesper Stromblad’ ın da dikkatini ve desteğini çeken bir gruba tekrar şans vermek gerekliydi ve bu defa iddialı geldiklerini daha album çıkmadan promosyonla yeterince belli etmişlerdi.



Album Jonas Kjellgren (Sonic Syndicate, Scar Symmetry, The Absence) prodüktörlüğünde Peter Tägtgren’ in The Abyss (Dimmu Borgir, Marduk, Hypocrisy, Children Of Bodom) stüdyolarında kaydedildi.
Açılış parçası “Human Nature”, “A Taste Of Destiny” ile birlikte album çıkmadan dinleme fırsatı bulduğum 2 parçadan biriydi.
İkisi de sağlam parçalar “Human Nature” parçasını daha çok sevmiş ve dinlemiştim. 

Akılda kalıcı melodisi ve nakaratı var. 
Sound olarak In Flames “Reroute to Remain” parçalarını anımsatıyor.



Nakaratta düz vokal kullanılması kimi parçaya iyi gidiyor(bknz “Human Nature”). Fakat bu olay abartılınca Emo tarzı birşeye dönüşüyor ve insan Tokyo Hotel dinliyormuş gibi bir hisse kapılıyor, ki bu his benimle aynı kafa yapısına sahip metalsever dostlarım açısından hoş olmuyor=)
Büyük umut bağladığım albumu edindikten sonra ise hayal kırıklığına uğradım. Çünki album çıkmadan dinlediğim 2 parçanın albumdeki en sıkı parçalar olduğu kanaatine vardım.
Bunların yanına “The Final Judgement” parçasını da ekleyeyim. 

Hatta şu sıralar en çok dinlediğim parça da bu. 


Ama yine de birşeyler eksik. İnsan In Flames’la kıyaslanan ve bu kadar desteklenen bir grubun albumunu eline aldığında beklenti içinde oluyor doğal olarak. 

Belki çıtayı yüksek tutup dinlediğimden yeterince sevmemiş olabilirim. 
Fakat olur olmadık yerde tempo düşürüp düz vokale geçişleri, 
sevimsiz bir klavye ve enerji yoksunu parçalar beni sıktı. 
Bir sonraki albumlerinde tamamen düz vokalden oluşan 
emovari bir sounda kayması olası. Umarım yanılırım.

***DipNoT=Gitarist 'Anders Nyström' ün; KATATONIA, BLOODBATH gibi gruplardan tanıdığımız Anders "Blakkheim" Nyström ile sadece isim benzerliği bulunmakta.