Showing posts with label kritik. Show all posts
Showing posts with label kritik. Show all posts
Pentagram - Akustik
Türk Heavy Metal tarihinin yaşayan efsanesi PENTAGRAM için objektif değerlendirme yapmak gerçekten zor. Ülkemizde birçok kişinin bu müziği dinlemeye veya bu müziği sevmeye PENTAGRAM ile başlamış olması kalbimizde onlara apayrı bir yer açıyor, yaptıklarını herhangi bir grup gibi değerlendiremiyoruz.
Kariyerinde 30. yılı geride bırakan grup 30.yıl şerefine akustik bir albüm yayınladı. Albümde yeni vokalist Gökalp Ergen'in yanısıra ve iki büyük Pentagram efsanesi Murat İlkan ve Ogün Şanlısoy yıllar sonra tekrardan Pentagram için mikrofon başına geçerken, yine eski gitarist Demir Demirkan Reunion kadrosunda yeralmış.
Şarkıları kısaca değerlendirecek olursam;
1-) Apokalips : Mmxii albümünün kapanış şarkısı Apokalips benim o albümde de en beğendiğim parçaların başında gelen, alışılagelmiş Pentagram soundunun biraz dışında yeralan bir şarkıydı ve Akustik albümündeki yorumu da yine beğendim.
2-) Geçmişin Yükü : Old school Pentagram'cılar çok sevmeseler de Mmxii albümünün en hit parçası ve grubun son birkaç yıldır konserlerinde en çok eşlik edilen "Geçmişin Yükü" şarkısının akustik versiyonunu gayet başarılı olmuş. Gökalp Ergen'i kendine has vokal tarzıyla Climb günlerinden beri başarılı bulan biri olsam da Pentagram ile doku uyuşmasında sorun olduğunu düşünen biriyim. Fakat "Geçmişin Yükü" hem albümdeki versiyonu hem de akustik versiyonuyla kafamda olumlu yönde soru işareti bırakıyor ve Gökalp'in vokalinin hakkını vermek gerekiyor. Albümde en derli toplu bulduğum ve sevdiğim parçalardan oldu.
3-) Uzakta: Mmxii albümünün en zayıf bulduğum şarkılarından birisiydi, Pentagram çizgisinin çok altında yeralan şarkının albümde olması bana Gökalp'in tercihi gibi geliyor, illa Mmxii'den bir şarkı daha söylemek istemişse Gökalp, Sand veya Wasteland'i tercihi edebilirdi. Sonuç olarak, çok kötü bir tercih ve bunun sonucunda albümde benim için atlanacak şarkılardan biri oldu.
4-) No One Wins The Fight: Pentagram'ın hemen hemen her konserinde yer verdiği "Trail Blazer" efsanelerinden birisi olan parçayı, yine o dönemki vokalist Ogün Şanlısoy yorumuyla dinliyoruz. Ogün Şanlısoy seven ve "Trail Blazer" daki performansını başarılı bulan biri olarak söylemeliyim ki akustik versiyondaki vokalini yer yer biraz yadırgadım. bir parçanın normal versiyonundaki vokal tarzıyla akustik versiyonundaki vokal tarzının farklı olması gerektiğini düşünüyorum ki bunu yapmazsanız ortaya gülünç bir durum çıkıyor. Ogün Şanlısoy un kendi akustik albümünde dikkat ettiği o naif vokal tarzı yerine sanki şarkıyı konserde seslendiriyormuş gibi alakasız agresif vokale bürünme çabasını şarkının akustik versiyonuna uyduramadım. Bunu Pentagram normalde zaten ziyadesiyle yapabiliyor. Parçayı dinlerken Ogün iyi ki Anatolia'da vokal değilmiş dedim. Vokali saymazsak müzikal anlamda özellikle şarkının girişi ve devamındaki vurmalı çalgılar şarkıyı baya oryantal havaya sokmuş ve kanaatim Cenk'in vurmalıları ve nakarat kısımlarının akılda kalıcı oryantasyonu Ogün'e rağmen başarılı kılmış şarkıyı. Şarkının sonunda ise normal versiyondan apayrı türkü'vari harika bir solo bizleri bekliyor.
5-) Fly Forever: Pentagram severler bu şarkının nasıl büyük bir öneme sahip olduğunu bilirler, zaten destansı bir şarkıydı yeni haliyle daha da büyüdü gözümde. Albümde yer bulması ve Ogün Şanlısoy tarafından başarılı bir şekilde yorumlanmış olması beni ziyadesiyle memnun etti, o yüzden Ogün'ün hakkını verelim. Kesinlikle albümün en iyilerinden.
6-) Gündüz Gece: Pentagram'ın en bilinen ve en iyi coverlarından birisi olan bu Aşık Veysel şaheseri Akustik albümünün de dinlemesi en keyifli şarkısı. Bu parçayı Murat ilkan dan dinlemek daha bir keyifli ve güzel.
7-) Anatolia: Albümün en sürpriz parçası. Parça seçimi açısından değil vokal seçimi açısından. Normalde Kadın albümü hariç Şebnem Ferah ın anırır tarzdaki vokallerine tahammül edemeyen ve itici bulan biriyim. Fakat Anatolia yorumunu -çoğu kişinin aksine- ben beğendim. Belki nakarat kısımları daha farklı olabilirdi ama genel anlamda başarılı.
8-) In Esir Like An Eagle: Unspoken albümünün en sağlam parçasını listede görünce çok heyecanlanmıştım. Lakin Akustik performansını özellikle yavaşlık ve vokallerin uyumsuzluğu yönünden yadırgadım. Pantagram'ın en sevdiğim vokali Murat'ın gitarlar hiç uyumlu gitmemesi ve arkadaki kemanın önplana çıkması şarkıyı çok bastırmış. Velhasıl, hayalkırıklığına uğradım.
9-) For The One Unchanging: Başka bir Pentagram efsanesi lakin akustik yine olmamış, önceki şarkıdaki gibi keman gene bozmuş şarkıdaki büyüyü. Zerre keyif almadım.
10-) Give Me Something to Kill the Pain: Tarkan'ın basları efsane çaldığı parçada temponun yine neden bu kadar yavaş olduğu soru işareti. Oysa albümde en çok dinleyeceğimi düşündüğüm parçalardan biriydi. Belki şarkıyı x1.25 daha hızlı oynatmak daha keyifli olabilir.
11-) Sonsuz: Grubun en bilindik şarkılarından olan "Sonsuz" albümde üç efsane vokal ve makyajlanmış haliyle arzı endam ediyor. Orijinal hali de akustik olduğundan ve Murat İlkan'ın vokali üzerine çıkılacağını düşünmediğimden albümde en az beklentimin olduğu şarkıydı. Yine de diğer şarkılara nazaran değerlendirilecek olursa fena olmamış.
Velhasıl konsept olarak değerlendirecek olursam; çok sevmediğim ve içime sinen bir albüm olmamış. Bu albümün 30.yıl kutlamaları için çıkmış olması da ayrıca manasız. Yani kusura bakmayın ama siz 30 sene boyunca old school metal icra edip, sonra 30.yıl için "akustik turne yapacağız" derseniz bu olmaz!
Pentagram seven insan, 30. yılda sizden akustik albüm değil, 1997'de Harbiyedeki ve 2007 Bostancıdaki Pentagram'ı ister. Siz Emre Aydın değilsiniz, sevenleriniz 98 de 'Popçular dışarı' diye bağırmış insanlar.
Yanlış anlaşılma olmasın; burada eleştirdiğim akustik bir albüm yapısı değil, sadece bu projenin "30.yıla özgü" şeklinde lanse edilerek yapılmış olması. Dünyanın her yerinde bu tip albümler normal disklerin yanında bonus olarak sunulurken siz bunu 30. yıl şerefine diye ve yanlış parça seçimleriyle sunarsanız bu absürt olur. Örneğin Metallica 40. yılına girdi ve daha bir tane akustik albümleri yok (bakın Metallica diyorum).
Albümdeki şarkı seçimleri meselesi ayrı bir tartışma konusu. Mesela In Esir Like an Eagle gibi hızlı bir şarkıyı koyan insanlar neden Lions in a Cage veya Bir'i veya Şeytan Bunun Neresinde'yi albümde düşünmez? Eğer siz bu albüm için "Dinleyicileri Pentagram tarihinde uzun bir yolculuğa çıkarmak istedik" diyorsanız bu albüm neden bu kadar sığ seçimlere sahip. Örneğin Bir in olmadığı albümde Uzakta şarkısı neden var? İlla olacaksa 2 cd yapsanız ne olur? Sırf sevenlerinize sorsanız forumda sizden daha güzel liste yapardı be abiler...
Albümün en güzel tarafı ise Murat İlkan. Özlemişiz gerçekten..
Son olarak: Pentagram, Türk heavy metal tarihinin yaşayan bir efsanesidir, bütün üyeleri benim için çok değerli ve saygı değer müzisyenlerdir lakin bu albüm 6/10 abiler kusura bakmayın.
Etiketler: yeni metal albümler, kritik, 2012
2017,
acoustic,
akustik,
anatolian,
heavy metal,
kritik,
mezarkabul,
pentagram,
review
Heavenwood - Tarot Of The Bohemians
Heavenwood — Tarot Of The Bohemians : Part I
Genre: Gothic/Death Metal
Country: Portugal
Label: Raising Legends Records
Website: HeavenwoodOfficial
Release Date: 22.07.2016
Tracklist
01. The Juggler (06:44)02. The High Priestess (06:05)
03. The Empress (04:53)
04. The Emperor (05:22)
05. The Pope (04:17)
06. The Lovers (05:25)
07. The Chariot (05:05)
08. Justice (04:04)
09. The Hermit (05:21)
10. The Wheel of Fortune (04:59)
11. Strength (05:32)
12. The Hanged Man (06:44)
13. Frithiof‘s Saga (New version) (07:23)
___________
Total:69:38
Total:69:38
Bana Portekiz denilince aklına gelen ilk 3 şeyi say deseler 1. Christiano Ronaldo 2. Moonspell 3. Heavenwood derim. Ronaldo konumuz olmadığı için esgeçiyorum. Moonspell her albümleri dinleyenlerin kulağında farklı bir tat bırakan, her albümde yenilik kattıkları müziklerini geniş kitlelere ulaştırmış ülkemizde de azımsanmayacak hayran kitlesine sahip bir grup. Aynı şeyi Heavenwood için de söylemek isterdim fakat buna engel olan grubun 1998 tarihli Swallow albümünden sonra uzun süre sessizliğe gömülmesi.
Albüm hakkında kritik yazmadan önce daha önce neler yazılmış ve kopya
bir yazı olmasın diye nete göz gezdirdim. Sonuç olarak hiçbir şeyle
karşılaşmadım:) Doğal olarak Türkiye'deki ilk kritiği de Allah utandırmasın diyerek yazmaya başlıyorum...
Metal müzik dinlemeye başladığım yıllarda Diva ve Swallow albümleriyle en çok dinlediğim gruplardan biri olan Heavenwood 10 yıl süren sessizliğini 2008 yılında Redemption ile bozsa da onca zamandan sonra birkaç parça dışında beklentilerimi karşılayan bir albüm olduğunu söylersem yalan olur. 2011 yılında çıkan Abyss Masterpiece kanımca zamanın ruhunu yakalayan bir albümdü ve güzel şeylerin habercisiydi. Belki de Tarot Of The Bohemians serisinin öncü depremiydi.
Metal müzik dinlemeye başladığım yıllarda Diva ve Swallow albümleriyle en çok dinlediğim gruplardan biri olan Heavenwood 10 yıl süren sessizliğini 2008 yılında Redemption ile bozsa da onca zamandan sonra birkaç parça dışında beklentilerimi karşılayan bir albüm olduğunu söylersem yalan olur. 2011 yılında çıkan Abyss Masterpiece kanımca zamanın ruhunu yakalayan bir albümdü ve güzel şeylerin habercisiydi. Belki de Tarot Of The Bohemians serisinin öncü depremiydi.
Özü Gothic Metale dayanan ve geçmişten bugüne çok keskin değişiklikleri olmayan grup özellike Abyss Masterpiece albümleri ile birlikte yavaş yavaş daha atmosferik daha karanlık daha senfonik öğeler içeren bir tarz benimsemeye başladılar. Kendileri de buna yeni fikirlere her zaman açığız tek bir boyutta saplanıp kalmayı sevmiyoruz demişlerdi. Ki ben bu hallerini daha çok sevdim.
Tarot Of The Bohemians ile küllerinden yeniden doğan grup albümde özellikle kehanetlere ve tarot falına ilgi duyanların bileceği bohem gotik tarotu konseptini işlerken şarkılar da yine isimlerini tarot kartlarından almış. Albümde SepticFlesh'vari orkestral arka plana yoğun atmosfer ve sert davul atakları eklenerek güzel bir denge yakalanmış. Ki albümde davuldaki isim Anathema grubundan tanıdığımız Daniel Cardoso.
Kısa bir intro sonrası öldürücü davul ataklarıyla gümbür gümbür açılışı yapan "The Juggler" hızlı rifflerinin yanısıra melodik nakarata sahip albümdeki iddialı parçalardan. "The High Priestes" ihtişamlı girişi, sakin yapısı ve melankolik nakaratıyla resmen "Paradise Lost" tadında bir parça. Albümün karanlık havasını en iyi yansıtan parça "The Emperor" albümdeki favorilerimden. SepticFlesh'vari Black Metal tarzı davul ve gitar rifflerinin eşliğinde, gotik / karanlık synthler ve melodik bas dokunuşları etrafında örülen parçayı dinlerken sarhoş olmamanız mümkün değil.
The Lovers parçasının başta cover olduğunu düşünüp sözlerini google dan arattım fakat hiçbir sonuçla karşılaşmadım:) hem müziği hem sözleri bana bir yerden tanıdık geliyor ama çıkaramadım. Albümdeki diğer şarkılara nazaran daha soft ve gothic rock olmuş. Sandra Oliveira'nın 3 parçada konuk vokal olarak yeraldığı albümde "The Hanged Man" parçasında baştan sona parçayı alıp götüren Sandra'nın Anneke'vari meleksi ve ruhu okşayan vokalinin etkisine kapılarak hipnotize olabilirsiniz.
Prodüktörlüğünü André Matos'un yaptığı albüm Portekizli plak şirketi Raising Legends Records stüdyolarında kaydedildi. Albüm kapağı Morbid Angel kapaklarından hatırlayacağımız Gustavo Sazes'e ait. Albümün Massacre Records etiketiyle yayınlanan versiyonunda "Frithiof's Saga" parçası yeni yorumuyla bonus olarak yeralmakta. Grubun gözbebeği Diva albümünün hitlerinden olan "Frithiof‘s Saga" yeni versiyonuyla bambaşka bir hal almış. Öyle ki ismine bakmadan dinlediğinizde farklı bir parça dinliyormuş hissi uyandırıyor. Parça orjinaline kıyasla değiştirilen vokallerin ve güçlendirilen soundun yanısıra senfonik eklentilerle konsepte gayet uygun monte edilmiş.
Serinin zevkle dinlediğim ilk bölümü beni heyecanlandırmaya yetti. Bohem tarotunun açılmaya ve yeni kehanetlerin gelmeye devam edecek olmasını da yine merakla bekliyor olacağım.
Serinin zevkle dinlediğim ilk bölümü beni heyecanlandırmaya yetti. Bohem tarotunun açılmaya ve yeni kehanetlerin gelmeye devam edecek olmasını da yine merakla bekliyor olacağım.
Son dönemlerde dinlediğim en sağlam albümler arasında yeralan "Tarot Of The Bohemians" özellikle gothic metal severlere kulak orgazmı yaşatacak!..
Etiketler: yeni metal albümler, kritik, 2012
2016,
death metal,
gothic metal,
heavenwood,
kritik,
review,
Tarot Of The Bohemians
Be'lakor — Vessels
Be'lakor — Vessels
Genre: Progressive/Melodic Death Metal
Country: Australia
Label: Napalm Records
Website: belakorband.com
Release Date: 24.06.2016
Tracklist
01. Luma (1:59)
02. An Ember's Arc (8:28)
03. Withering Strands (10:56)
04. Roots to Sever (7:05)
05. Whelm (7:19)
06. A Thread Dissolves (2:58)
07. Grasping Light (6:51)
08. The Smoke of Many Fires (9:29)
___________
Total:55:05
01. Luma (1:59)
02. An Ember's Arc (8:28)
03. Withering Strands (10:56)
04. Roots to Sever (7:05)
05. Whelm (7:19)
06. A Thread Dissolves (2:58)
07. Grasping Light (6:51)
08. The Smoke of Many Fires (9:29)
___________
Total:55:05
Öyle bir zaman dilimi düşünün ki albüm çıkarmak üzeresiniz ve sizinle türdeş dev gruplar peş peşe albüm piyasaya sürüyorlar. Bu durum şarkılarını daha çok kitlelere ulaştırmak isteyen her grup için handikaptır. Fakat şu sırada bana şu satırları yazdıran Be'lakor hiçbir olumsuzluğa aldırış etmeden hem türün hem de kariyerlerinin en başarılı albümüne imza atmıştır.
Avusturalya'lı melodic death metal grubunun 4. albümleri 'Vessels' i piyasaya sürdükleri tarih, türün devleri olan In Flames, Dark Tranquillity, Insomnium, Opeth gibi grupların peş peşe yeni albümlerini piyasaya sürdükleri tarih ile aşağı yukarı aynı.
In Mourning ile birlikte Progressive Melodic Death Metal'in son dönem en sağlam ve gelecek vadeden gruplarından olan Be'lakor öyle bir albüme imza atmış ki, uzun zamandır kritik yazmayan beni gaza getirmeyi başarmışlardır. Öyle ki 'Vessels' albümünün sadece Be'lakor kariyeri için değil, türün en önemli örneklerinden biri olmaya aday olduğunu ve olacağını düşünüyorum.
Be'lakor 1 tane başarılı albüm yapıp sonra çozutan Galasataray'ın UEFA kupa zaferi gibi ama biz zamanında bunu başarmıştık şeklinde 40 yıl önceki başarının ekmeğini yiyen değil, tam aksine her yeni albümde "üstüne koyarak" ilerleyen bir grup. Umarım grup beni şaşırtmaya devam eder fakat şuan ki tezime göre doruk noktasını "Vessels" sayabiliriz.
Şarkıların belli bir melodi, rif veya vokal kalıbından oluşmadığı fakat albümün tümü ele alındığında belli bir bütünlüğü ve konsepti yansıtan bu albümü dinlerken hissettiklerim bundan tam 20 yıl önce Opeth harikası 'Orchid' dinlerken hissettiklerimle aynı. Ve o albüm için yazılan ne var ise bu albüm için de benzer cümleler sarfedilebilir.
Albümü her dinleyişinizde farklı bir şarkıyı favori seçebilirsiniz. "8-9 dakikalık şarkı mı olur ya" deyip playa bastığınız andan itibaren ileri sarmaya kıyamayacağınız kavurma üstü sütlaç tadında şarkılar dinleyeceğiniz 'Vessels' baştan sona her saniyesi deha ürünü olan, dinlemeye başladığınız an salt müzik olmaktan çıkıp zihninizi esir alacak 55 dakika vadediyor.
Etiketler: yeni metal albümler, kritik, 2012
belakor vessels melodic death metal 2016 best album progressive opeth in flames dark Tranquillity insomnium,
kritik,
review
Pentagram (a.k.a. Mezarkabul) - MMXII
Pentagram (Mezarkabul) — MMXII
Genre: Heavy Metal
Label: Sony BMG
Website: thepentagram.net
Release Date: 27.04.2012
Tracklist
01. Sand
02. Now and Nevermore
03. Geçmişin Yükü
04. Beyond Insanity
05. Doğmadan Önce
06. Wasteland
07. It's Dawn Again
08. Disturbing The Peace
09. Uzakta
10. Apokalips
01. Sand
02. Now and Nevermore
03. Geçmişin Yükü
04. Beyond Insanity
05. Doğmadan Önce
06. Wasteland
07. It's Dawn Again
08. Disturbing The Peace
09. Uzakta
10. Apokalips
Türk metal tarihinin en önemli gruplarından Pentagram (yurtdışındaki ismiyle Mezarkabul) uzun süren sessizliğini "MMXII" albümüyle bozdu. Flat Production Stüdyoları'nda kaydedilen albümün ismi roma rakamlı "2012". Albümden daha önce "Wasteland" parçası grubun resmi sitesinden demo haliyle paylaşıma sunulmuş ve genel itibariyle olumlu eleştiriler almıştı.
Gökalp Ergen'in vokallerini yaptığı ilk Pentagram albümü özelliği taşıyan albümde "Geçmişin Yükü", "Uzakta" ve "Doğmadan Önce" olmak üzere 3 Türkçe sözlü parça yer alıyor.
Sony Music etiketiyle yayımlanan ‘MMXII’ grubun 6. studyo albümü (Pentagram (1990), Trail Blazer (1992), Anatolia (1997), Unspoken (2001) ve Bir (2002))
Bu zaman farkı doğal olarak beklentileri de artırıyor. Düşünsenize bu 10 senenin her senesinde 1 parça üretilse ve üreten "Pentagram" ise doğal olarak şaheser bekler insan..
Albümü sıcağı sıcağına birkaç kez dinledim. "Doğmadan Önce", "Geçmişin Yükü" ve "Uzakta" parçaları Pentagram değil de başka yerli bir gruptan dinliyormuş hissi verse de, "Doğmadan Önce" parçasını ilk dinleyişte, "Geçmişin Yükü" nü ise dinledikçe sevmeye başladım. Albümde bir tek "Disturbing The Peace" ve "Sand" parçalarına ısınamadım.
Bu zaman farkı doğal olarak beklentileri de artırıyor. Düşünsenize bu 10 senenin her senesinde 1 parça üretilse ve üreten "Pentagram" ise doğal olarak şaheser bekler insan..
Albümü sıcağı sıcağına birkaç kez dinledim. "Doğmadan Önce", "Geçmişin Yükü" ve "Uzakta" parçaları Pentagram değil de başka yerli bir gruptan dinliyormuş hissi verse de, "Doğmadan Önce" parçasını ilk dinleyişte, "Geçmişin Yükü" nü ise dinledikçe sevmeye başladım. Albümde bir tek "Disturbing The Peace" ve "Sand" parçalarına ısınamadım.
Beğendiklerime gelirsek;
Anadolu ezgileri barındıran (ney, kanun gibi enstrümanların kullanıldığı) "Now and Nevermore", "Anatolia" dönemlerini anımsatan ve şahsen albüme adapte olmamı sağlayan parçadır. "Beyond Insanity" parçası ise daha eski dönemlerini (Trail Blazer) anımsatan hızlı tempolu bir parça seveni çok olacaktır.
Her ne kadar Radiohead 'Creep'vari alternatif sounda sahip bir parça olsa da, güzel intro, sağlam gitar riffleri ve güzel soloya sahip "It's Dawn Again" albümdeki favorim. Türkçe sözlü parçalar başka bir grup dinliyormuş (misal Pilli Bebek) hissi verse de, ingilizce sözlü parçalara kıyasla daha bir dinlenebilir buldum. Albüm öncesi demo haliyle beğeniye sunulan "Wasteland" parçasının düzenlemesi harika olmuş ve albümün hiti yine O'dur.
Anadolu ezgileri barındıran (ney, kanun gibi enstrümanların kullanıldığı) "Now and Nevermore", "Anatolia" dönemlerini anımsatan ve şahsen albüme adapte olmamı sağlayan parçadır. "Beyond Insanity" parçası ise daha eski dönemlerini (Trail Blazer) anımsatan hızlı tempolu bir parça seveni çok olacaktır.
Her ne kadar Radiohead 'Creep'vari alternatif sounda sahip bir parça olsa da, güzel intro, sağlam gitar riffleri ve güzel soloya sahip "It's Dawn Again" albümdeki favorim. Türkçe sözlü parçalar başka bir grup dinliyormuş (misal Pilli Bebek) hissi verse de, ingilizce sözlü parçalara kıyasla daha bir dinlenebilir buldum. Albüm öncesi demo haliyle beğeniye sunulan "Wasteland" parçasının düzenlemesi harika olmuş ve albümün hiti yine O'dur.
Kayıt temiz, ses kalitesi muhteşem, yeni vokalist Gökalp Ergen'in uyumu harika(farklı parçalarda değişen ses rengi ve kesinlikle sırıtmayan vokalleri benden tam puan aldı) ve elemanlarının her biri birbirinden 'usta' iken grubun bunca senedir bekleyen bir hayranı olarak az buçuk eleştiri yapmaya hakkım olsun. Belki bir sonraki albümleri daha çabuk ve daha oturmuş bir tarzda gelebilir. Yine de onlar benim açımdan Türkiye'nin en büyük Heavy Metal grubu olma özelliklerini koruyorlar.. 7/10
Etiketler: yeni metal albümler, kritik, 2012
2012,
kritik,
mezarkabul,
mmxii,
pentagram,
Pentagram'ın yeni albümü,
review
Iced Earth - Dystopia
Iced Earth — Dystopia
Genre: Power/Thrash Metal
Label: Century Media Records
Websites: icedearth.com
Release Date: 17.10.2011
Tracklist
01. Dystopia 05:49
02. Anthem 04:54
03. Boiling Point 02:46
04. Anguish Of Youth 04:41
05. V 03:39
06. Dark City 05:42
07. Equilibrium 04:30
08. Days Of Rage 02:17
09. End Of Innocence 04:07
10. Soylent Green (Bonus Track) 04:20
11. Iron Will (Bonus Track) 04:15
12. Tragedy And Triumph 07:44
13. Anthem (String Mix) 04:51
Total:54:4601. Dystopia 05:49
02. Anthem 04:54
03. Boiling Point 02:46
04. Anguish Of Youth 04:41
05. V 03:39
06. Dark City 05:42
07. Equilibrium 04:30
08. Days Of Rage 02:17
09. End Of Innocence 04:07
10. Soylent Green (Bonus Track) 04:20
11. Iron Will (Bonus Track) 04:15
12. Tragedy And Triumph 07:44
13. Anthem (String Mix) 04:51
Bundan yaklaşık 10 sene önce playerımda "Horror Show" cd si az dönmedi.
Ondan önce "Something Wicked This Way Comes" ve "The Dark Saga" hakeza...
Ondan önce "Something Wicked This Way Comes" ve "The Dark Saga" hakeza...
Ama malesef geçen 10 sene içerisinde kadro değişiklikleri ve arada 2-3 güzel parça dışında ısınamadığım albümler peşpeşe gelince gruptan soğumuş, kim gelmiş kim gitmiş vb.
kadrodaki değişiklik haberlerini de çok takip etmemiştim. Son olarak eski vokalleri Matt Barlow'un geri döndüğünü duymuştum. (ki o da tek albumle sınırlı kalmış.)
kadrodaki değişiklik haberlerini de çok takip etmemiştim. Son olarak eski vokalleri Matt Barlow'un geri döndüğünü duymuştum. (ki o da tek albumle sınırlı kalmış.)
Grubun adında "Something Wicked" yazısı geçen her yeni albümünü heyecanla dinlemiş ama her seferinde de hayal kırıklığına uğramıştım.
Grup elemanları bunu geç de olsa anlamış olacak ki, isabetli bir kararla "Something Wicked" nostaljisine son verip, adeta 10 yıl önce zirve yaptığı döneme dönüş yaptı.
Grubun "Horror Show" da bıraktığı çizgiyi devam ettirebildiğini görmek gerçekten güzel.
Gelelim Dystopia ya...
Genel olarak bu tür büyük gruplara sonradan dahil olan elemanlara kolay alışılmaz. Bunu ben de yapıyorum. Fakat bu albümde vokal adına hiçbir eksik göremediğim gibi fazlasını bulduğumu belirtmeliyim. Into Eternity grubundan kadroya dahil olan yeni vokalist Stuart "Stu" Block un öyle bir sesi var ki, -eğer özel bir benzeme çabası yoksa- Barlow'un tok vokallerini epey anımsatıyor.
Artı olarak Barlow'dan pek duymadığımız çığlıklar ve agresif vokalleriyle adeta Tim “Ripper” Owens'a göz kırparken, 2 dönemi birleştirme/tamamlama çabasında gibi.
Ama örneğin akustik yapılı "End of Innocence" parçasında tamamen kendinden birşeyler katmış. Hatta albumden bağımsız tek bu şarkıyı dinletseler -tipik Iced Earth solosunu saymassak- alternatif rock grubu dinlediğimi sanırdım.
Aynı şey "Anguish of Youth" parçasının nakarat dışındaki kısımları içinde söylenebilir.
Stu nun her parçada değişebilen bir ses rengi var. Örneğin "Boiling Point" parçasında ise nakarattaki çığlıklarının yanında neredeyse death tarza kayan vokaller yapmış.
Albumle aynı adı taşıyan açılış parçası "Dystopia" 1 dk.lık introyla başlayıp daha sonra
tipik Iced Earth riffleriyle tempolu bir hale bürünürken, nakaratındaki vokaller bana
King Diamond u anımsattı.
tipik Iced Earth riffleriyle tempolu bir hale bürünürken, nakaratındaki vokaller bana
King Diamond u anımsattı.
Öyle görünüyor ki her dinleyişte farklı bir parçanın öne çıkabileceği, herkesin farklı favorileri olması muhtemel albümde, kişisel seçimim ise "Anthem", "Anguish of Youth"
ve "Days Of Rage". Ama diğerlerinin de hakkını yemek istemiyorum örneğin bunu yazarken aklıma "Iron Will" geldi. Hepsi muhteşem. Bir aksilik olmaz ise 13 Aralık'ta ülkemizdeki ilk konserini verecek olan Amerika lı efsane grubun, "Days Of Rage" parçası konserde seyircileri gaza getirmek için birebir. Iron Maidenvari melodiye sahip
"Tragedy and Triumph" ise enerjik bir kapanış parçası.
ve "Days Of Rage". Ama diğerlerinin de hakkını yemek istemiyorum örneğin bunu yazarken aklıma "Iron Will" geldi. Hepsi muhteşem. Bir aksilik olmaz ise 13 Aralık'ta ülkemizdeki ilk konserini verecek olan Amerika lı efsane grubun, "Days Of Rage" parçası konserde seyircileri gaza getirmek için birebir. Iron Maidenvari melodiye sahip
"Tragedy and Triumph" ise enerjik bir kapanış parçası.
Grubun 10. stüdyo albümü olan "Dystopia" ya konsept açısından bakıldığında grubun gitaristi ve aynı zamanda beyni Jon Schaffer'ın bu defaki seçiminin ne kadar isabetli olduğunu görmek mümkün. Bunun adına -daha önce dinleme fırsatı olmayanların- öncelikle grubun "Horror Show" albumune kulak kabartmalarında fayda var.
"Horror Show" ile bir başka benzerlik, film karakterlerine olan göndermeler.
Adından anlaşılacağı üzere özellikle korku edebiyatıyla alakalı sözler duyduğumuz
"Horror Show" gibi "Dystopia"da da; "V For Vendetta", "Dark City", "Equilibrium"
ve "Soylent Green" parçaları gibi geneli itibariyle totaliter ve otokratik
sistemlere eleştiriler getiren kurgusal yapımlar ana temayı oluşturmakta.
Albüm ismi de bu temaya uygun olarak seçilmiş. Schaffer, albüme dair
yapılan röportajda "Metropolis", "Blade Runner", "Brazil", "Equilibrium"
ve "The Matrix" gibi dystopik filmlerden etkilendiğini belirtmiştir.
Adından anlaşılacağı üzere özellikle korku edebiyatıyla alakalı sözler duyduğumuz
"Horror Show" gibi "Dystopia"da da; "V For Vendetta", "Dark City", "Equilibrium"
ve "Soylent Green" parçaları gibi geneli itibariyle totaliter ve otokratik
sistemlere eleştiriler getiren kurgusal yapımlar ana temayı oluşturmakta.
Albüm ismi de bu temaya uygun olarak seçilmiş. Schaffer, albüme dair
yapılan röportajda "Metropolis", "Blade Runner", "Brazil", "Equilibrium"
ve "The Matrix" gibi dystopik filmlerden etkilendiğini belirtmiştir.
İlk kez Türkiye'ye gelecek olan grup 13 Aralık'ta İstanbul Refresh The Venue'de
sahne alacak. Biletler şuradan temin edilebilir.
World Dystopia Tour kapsamındaki diğer duraklar aşağıdaki şekilde.
Kapak seçimi konusunda kararsız kaldım. Örneğin deluxe versiyonunda set içinde verilen t-shirtler hiç ilgimi çekmedi...
Şarkıları bir kenara bırakıp kapağa göre seçim yapmam istense tercihim kesinlikle
13 sene önce çıkan "Something Wicked This Way Comes" olurdu. "Horror Show" hakeza...
13 sene önce çıkan "Something Wicked This Way Comes" olurdu. "Horror Show" hakeza...
Kapağı bir tarafa bırakır isek, 17 Ekim tarihinde Century Media etiketiyle yayınlanacak albümün, grubun diskografisinde sağlam bir yer edineceğini şimdiden öngörmek hiç
zor değil 9/10.
zor değil 9/10.
Ghost Brigade - Until Fear No Longer Defines Us
Ghost Brigade — Until Fear No Longer Defines Us
Genre: Progressive | Doom Metal | Death Metal
Label: Season of Mist Records
Websites: ghostbrigade.net
Release Dates: EU: 19.08.2011 | US: 23.08.2011
Tracklist
01. In The Woods 4:17
02. Clawmaster 6:33
03. Chamber 6:39
04. Traces Of Liberty 4:01
05. Divine Act Of Lunacy 5:01
06. Grain 5:25
07. Breakwater 8:51
08. Cult Of Decay 4:46
09. Torn 4:43
10. Soulcarvers 7:51
Total:58:0001. In The Woods 4:17
02. Clawmaster 6:33
03. Chamber 6:39
04. Traces Of Liberty 4:01
05. Divine Act Of Lunacy 5:01
06. Grain 5:25
07. Breakwater 8:51
08. Cult Of Decay 4:46
09. Torn 4:43
10. Soulcarvers 7:51
Finlandiyalı grubun 4. albumu. Bana göre ise üstüste 2. başyapıtı! Umutsuzluk ve hüzün dolu konsepte sahip "Until Fear No Longer Defines Us", tipik Fin melankoli duygusu, ağlayan akorları, akustik partları ve buğulu vokalleriyle önceki albümlerine kıyasla daha kolay dinlenebilir ve ilk dinleyişte sevilebilir.
Albümü daha ilk dinleyişte Amorphis "Am Universum" tadı aldım. Özellikle vokaller (yer yer Jonas Renkse ye dönüşüyor) çok benziyor.
Albümü daha ilk dinleyişte Amorphis "Am Universum" tadı aldım. Özellikle vokaller (yer yer Jonas Renkse ye dönüşüyor) çok benziyor.
Akustik yapılı "The Woods", hisli sözlerinin yanında, Manne Ikonen'in yumuşak, duygulu vokalleri ile sade bir açılış. Bu duygusallığı albümün tamamına yaymak mümkün. Aralara serpiştirilen tempolu parçalar için de.
Örneğin 2.parça 'Clawmaster' ile birlikte 'Chamber', 'Grain' ve 'Cult of Decay' gibi parçalarda da karanlık hava hakim fakat temiz gitar pasajları temiz vokalleriyle son derece başarılı birleştirilmiş.
Katatonia "Discouraged Ones" dönemini anımsatan kapanış parçası 'Soulcarvers' ı da başarılı bulmama rağmen kapanış parçası olarak seçilmesi ne kadar doğru tartışılır...
Albümdeki favorim ise heavy riffleri ve ölümcül vokalleriyle -aynı zamanda albümün en tempolu parçalarından olan- "Traces of Liberty".
Örneğin 2.parça 'Clawmaster' ile birlikte 'Chamber', 'Grain' ve 'Cult of Decay' gibi parçalarda da karanlık hava hakim fakat temiz gitar pasajları temiz vokalleriyle son derece başarılı birleştirilmiş.
Katatonia "Discouraged Ones" dönemini anımsatan kapanış parçası 'Soulcarvers' ı da başarılı bulmama rağmen kapanış parçası olarak seçilmesi ne kadar doğru tartışılır...
Albümdeki favorim ise heavy riffleri ve ölümcül vokalleriyle -aynı zamanda albümün en tempolu parçalarından olan- "Traces of Liberty".
Grup, post-rock ve melankolik doom metal elementlerinin kombinasyonunu hassas bir denge gözeterek yaparak modern bir sound yakalamış. Kesinlikle yılın en iyilerinden.
Etiketler: yeni metal albümler, kritik, 2012
2011,
death metal,
doom,
Ghost Brigade,
kritik,
review,
Until Fear No Longer Defines us
Review : Aphotic by Novembers Doom
Novembers Doom - Aphotic
Genre: Progressive Doom/Death Metal
Label: The End Records
Websites: myspace.com/novembersdoom
Release Date: 10.05.2011
Tracklist
01. The Dark Host 08:08
02. Harvest Scythe 05:42
03. Buried 06:32
04. What Could Have Been 06:33
05. Of Age and Origin - Part 1: A Violent Day 05:04
06. Of Age and Origin - Part 2: A Day of Joy 03:19
07. Six Sides 07:47
08. Shadow Play 07:46
Total:50:4001. The Dark Host 08:08
02. Harvest Scythe 05:42
03. Buried 06:32
04. What Could Have Been 06:33
05. Of Age and Origin - Part 1: A Violent Day 05:04
06. Of Age and Origin - Part 2: A Day of Joy 03:19
07. Six Sides 07:47
08. Shadow Play 07:46
Into Night’s Requiem Infernal ve The Novella Reservoir albümleriyle kanaatim o ki kariyerlerinin tepe noktasına ulaşmış Amerikalı Doom/Death grubunun yeni albümü The End Records etiketiyle yayınlandı. Albüm kapağındaki başarılı illüstrasyon çalışması Jason Hicks, Tommy Genest ikilisine ait. Dan Swano (KATATONIA/BLOODBATH/ NIGHTINGALE) nun miksajını yaptığı albümde Anneke Van Giersbergen (THE GATHERING/AGUA DE ANNEKE) de "What Could Have Been" parçasında konuk vokal olarak yeralmakta. Rachel Barton Pine (EARTHEN GRAVE)'ın violini ile eşlik ettiği parça fena olmasa da, bu kadro daha iyisini başarabilecek güce sahip...
Albüm kritiği sayılamayacak bu yazım sadece albümü görmezden gelmediğimi belirtmek içindi. Fakat ne var ki, birkaç şarkı dışında albümün beni çok da sarıp sarmaladığını söyleyemem. "Buried" albümün en sıkı parçası olsa da benim ondan da çok dinlediğim, başarılı vokalleriyle Barış Manço ile Mikael Åkerfeldt arası gidip gelen, 4. dakikasından sonraki kısımlarıyla ise MDB stili hareketli bir hal alan kapanış parçası "Shadow Play".
Album Of The Month : A Rose For The Apocalypse by Draconian
Draconian – A Rose For The Apocalypse
Genre: Atmospheric Doom/Death/Black Metal
Label: Napalm Records
Websites: myspace.com/draconianmusic
Release Date: 23.06.2011
Tracklist
01. The Drowning Age (7:18)
02. The Last Hour Of Ancient Sunlight (5:26)
03. End Of The Rope (6:34)
04. Elysian Night (7:52)
05. Deadlight (6:32)
06. Dead World Assembly (5:52)
07. A Phantom Dissonance (5:39)
08. The Quiet Storm (6:37)
09. The Death Of Hours (7:48)
10. Wall Of Sighs (5:14)
Total:64:5201. The Drowning Age (7:18)
02. The Last Hour Of Ancient Sunlight (5:26)
03. End Of The Rope (6:34)
04. Elysian Night (7:52)
05. Deadlight (6:32)
06. Dead World Assembly (5:52)
07. A Phantom Dissonance (5:39)
08. The Quiet Storm (6:37)
09. The Death Of Hours (7:48)
10. Wall Of Sighs (5:14)
İsveç'li Doom / Gothic grubu, 5. albümleri "A Rose For The Apocalypse" de, adı gibi kıyamet temasını işliyor ve doom soundunu tam anlamıyla yansıtıyor.
Seth'in kapak tasarımlarına hayran olduğumu her fırsatta söylesem de, kapaktaki çalışma da başlıbaşına mükemmel olsa da; üzülerek belirtmeliyim ki albüm temasıyla örtüşmemiş.
Adamların sayfasına yalakalık olsun diye "iyi olmuş, güzel olmuş felan" yazdım ama ı ıh olmamış...
Seth'in kapak tasarımlarına hayran olduğumu her fırsatta söylesem de, kapaktaki çalışma da başlıbaşına mükemmel olsa da; üzülerek belirtmeliyim ki albüm temasıyla örtüşmemiş.
Adamların sayfasına yalakalık olsun diye "iyi olmuş, güzel olmuş felan" yazdım ama ı ıh olmamış...
Yalnız müzik anlamda da Septic Flesh melodileri duyar gibi olduğum parçalar yok değil. Sanki son dönemde bolca SF dinlemişler gibi.
Buna örnek olarak açılış parçası "The Drowning Age". ın 4. dakikasından sonrasına dikkat çekmek isterim. Ki Anders Jacobsson'un hayvani vokalleri de yer yer Seth'i anımsatıyor. Ki anımsatsın da...
bunu kötü anlamda söylemiyorum, enerjik bir açılış parçası ve vokaller de olması gerektiği gibi. Lisa Johansson' un dokunaklı sesi -albüm genelinde olduğu gibi- nakarat kısımlarında havayı yumuşatır nitelikte.
Ama önceki albumlerine nazaran daha çok dikkatimi çektiğini söyleyebilirim
(ses olarak=P).
(ses olarak=P).
Albumden ilk video klibi çektikleri single "The Last Hour of Ancient Sunlight" önceki albümlerinden izler taşımakta. Bana "Turning Season Within" albümündeki parçaları anımsatttı. 2:27 de ağırlaştırıp funeral atmosferine soktukları bölüm
intihar etmek için son derece uygun bir zaman.
intihar etmek için son derece uygun bir zaman.
Fakat albümdeki favorim bu parçadan sonra gelen "Elysian Night". Yankı yaratan efektlerin karanlık atmosferi tamamladığı mükemmel brutal vokal performansının yanında
ilerleyen bölümlerde Anders'ten konuşma şeklinde geçen düz vokaller de duymaktayız.
6. parça, albümdeki bir diğer favorim olan "Dead World Assembly".
6. parça, albümdeki bir diğer favorim olan "Dead World Assembly".
Yok böyle bir hüzünlü melodi! Bunu yazanlar ya insanlarla aynı duygulara sahip değil
yada insan değil. 01:45' teki riffler ve tempo Paradise Lost' u anımsatırken,
parça başında ve 02:50'de Lisa'ya eşlik eden akustik gitar çok iyi düşünülmüş.
yada insan değil. 01:45' teki riffler ve tempo Paradise Lost' u anımsatırken,
parça başında ve 02:50'de Lisa'ya eşlik eden akustik gitar çok iyi düşünülmüş.
Sonlarına doğru keman sesi de duyduğumuz parça kendi gibi enstruman açısından da güçlü ve zengin.
Oldukça sert rifflere sahip "A Phantom Dissonance", Lisa'nın tatlı vokallleri sayesinde dengeleniyor, nakarat kısmı akılda kalıcı.
Lisa'nın sesine inceden akustik gitarlarların da eşlik ettiği bir başka parça olan "The Quiet Storm", albümde davulun en net duyulabileceği orta tempoya sahip bir parça.
Ağır rifflere sahip "The Death Of Hours" depresif vokallere ve
albümün en güzel gitar solosuna sahip.
albümün en güzel gitar solosuna sahip.
Kapanış parçası klasik death-doom tarzı, farklı olarak ilerleyen bölümlerinde violin sesinin eşlik ettiği yavaş tempolu ama akılda kalıcı melodiye sahip bir parça.
Her ne kadar doom gothic hastası olsam da, orjinali varken benzerini dinlemek istemediğimden Draconian'ı hep esgeçmiştim. Çünki şimdiye kadar -birkaç parça dışında- albümleri hep "Velvet Darkness They Fear" devamı gibi gelirdi.
Fakat ARFTA eskiyle yeni arasında köprü oluşturması, şarkıların bütünlük göstermesi ve kanımca şimdiye kadarki en temiz Draconian kaydı olma özelliği taşımasıyla bambaşka bir yere sahip.
Katatonia "Brave Murder Day" ve Paradise Lost "Icon" sevenler başta olmak üzere hüzünlü birşeyler dinlemek isteyen herkese tavsiye edebileceğim albüm kesinlikle senenin en iyilerinden.
Review: The Cimmerian Years by Thurisaz
Thurisaz – The Cimmerian Years
Genre: Atmospheric Doom/Death/Black Metal
Label: Sleaszy Rider Records
Websites: myspace.com/thurisazmusic
Release Date: 20.05.2011
Tracklist
01. Broken
02. My Precious Unknown
03. Second Mirror
04. No Regrets [feat. Paul Kuhr (Novembers Doom)]
05. Fare Thee Well
06. The Carnival Of Miscreation
07. Inner Voices
08. Unhealed [feat. Els Blieck (Inis Cathaigh)]
09. A Glance Of Misperception [feat. Thomas A.G. Jensen (Saturnus)]
Total:54:1501. Broken
02. My Precious Unknown
03. Second Mirror
04. No Regrets [feat. Paul Kuhr (Novembers Doom)]
05. Fare Thee Well
06. The Carnival Of Miscreation
07. Inner Voices
08. Unhealed [feat. Els Blieck (Inis Cathaigh)]
09. A Glance Of Misperception [feat. Thomas A.G. Jensen (Saturnus)]
The Cimmerian Years, sound olarak belli bir sınırlama yapamayacağımız,
doom metalden, black metale kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor
(bu 'yelpaze' kelimesinden pek hoşnut olmasam da sıkıştıkça kullanıyorum)
1997 yılında kurulduktan sonra birkaç demo ve ardından 2004'te "Scent of a Dream" albumünü yayınlanan grubun, avantgarde doom duygu derinliği olan albümü başarılı bulunduktan sonra, grup Novembers Doom, Saturnus gibi devlerle Avrupa Turnesine çıkma şansı yakalamıştır.
Ki 3. albümleri olan The Cimmerian Years' da Novembers Doom ve Saturnus gruplarından konuk vokalistler de yer almakta.
Albüm intro parça "Broken" ile açılıyor. 2. parça "My Precious Unknown" düz vokalin yanında sert vokaller de duyduğumuz old school black rifflere sahip, ağır tempolu ve
sanki albüme hazırlık niteliğinde gibi bir parça.
İlk 2. parçadan gidişat anlamında pek hazettiğim söylenemez.
Albümün beklenen çıkışı ise 3. parçada “Second Mirror” ile geliyor. Melodik black sounduna sahip parçada özellikle scream vokaller dikkat çekici. Yer yer duyduğumuz düz vokaller ortama Borknagar havası katmış.
"No Regret" agresif gitar riflerine sert davul eşlik ederken, klavyenin ağırlığıyla birleşince karanlık bir atmosfer oluşturmuş.
Albümdeki favorilerimden olan 5. parça “Fare Thee Well” kasvetli düz vokaller, ağır gitar riffleri ve yavaş temposuyla tam bir doom atmosferi yaşatıyor.
”The Carnival of Miscreation” albümün belki de en acımasız rifflerine sahip olmasının yanında melodik bir yapıya sahip. Albümdeki favorim de olan parça, Amorphis'in "Tales From The Thousand Lakes" zamanlarını anımsatan rifflerle açılıyor.
2:10'da Dani Filthvari çığlıklar duyarken, bunlar 3:21 de pat diye kesiliyor
ve yükselen piyano sesiyle transa geçiyoruz.
“Inner Voices” ise akustik yapısı ve sakin vokalleriyle Anathema/Katatonia havalarında kısa bir geçiş niteliğinde.
doom metalden, black metale kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor
(bu 'yelpaze' kelimesinden pek hoşnut olmasam da sıkıştıkça kullanıyorum)
1997 yılında kurulduktan sonra birkaç demo ve ardından 2004'te "Scent of a Dream" albumünü yayınlanan grubun, avantgarde doom duygu derinliği olan albümü başarılı bulunduktan sonra, grup Novembers Doom, Saturnus gibi devlerle Avrupa Turnesine çıkma şansı yakalamıştır.
Ki 3. albümleri olan The Cimmerian Years' da Novembers Doom ve Saturnus gruplarından konuk vokalistler de yer almakta.
Albüm intro parça "Broken" ile açılıyor. 2. parça "My Precious Unknown" düz vokalin yanında sert vokaller de duyduğumuz old school black rifflere sahip, ağır tempolu ve
sanki albüme hazırlık niteliğinde gibi bir parça.
İlk 2. parçadan gidişat anlamında pek hazettiğim söylenemez.
Albümün beklenen çıkışı ise 3. parçada “Second Mirror” ile geliyor. Melodik black sounduna sahip parçada özellikle scream vokaller dikkat çekici. Yer yer duyduğumuz düz vokaller ortama Borknagar havası katmış.
"No Regret" agresif gitar riflerine sert davul eşlik ederken, klavyenin ağırlığıyla birleşince karanlık bir atmosfer oluşturmuş.
Albümdeki favorilerimden olan 5. parça “Fare Thee Well” kasvetli düz vokaller, ağır gitar riffleri ve yavaş temposuyla tam bir doom atmosferi yaşatıyor.
”The Carnival of Miscreation” albümün belki de en acımasız rifflerine sahip olmasının yanında melodik bir yapıya sahip. Albümdeki favorim de olan parça, Amorphis'in "Tales From The Thousand Lakes" zamanlarını anımsatan rifflerle açılıyor.
2:10'da Dani Filthvari çığlıklar duyarken, bunlar 3:21 de pat diye kesiliyor
ve yükselen piyano sesiyle transa geçiyoruz.
“Inner Voices” ise akustik yapısı ve sakin vokalleriyle Anathema/Katatonia havalarında kısa bir geçiş niteliğinde.
Şiddeti geri getiren ise “Unhealed” oluyor. Albümdeki en sıkı, en melodik, en akılda parça olduğu su götürmez.
Ki grup da albüm tanıtımlarında “Unhealed” ın introsundan faydalanıyordu. Inis Cathaigh grubundan Els Blieck'in de sesiyle eşlik ettiği parça belli bir zaman sonra bir melodi bulmuşlar bunu uzatmışlar da uzatmışlar diye düşündürürken 04:27'deki bölüm ve muhteşem vokaller rotayı döndürüyor, gerçekten güzel şarkı.
8 dakikalık parçanın orta bölümlerinde piyano ve bayan sesi kullanılarak yumuşak bir geçiş yapılmış.
Alakasız olacak ama ilk dinleyişimden beri melodisinin Türk enstrümanlarıyla daha ağır tempoda çalınsa Zeki Müren parçalarından farksız olcağını düşündürüyor=)
“A Glance of Misperception” 9 dakikaya yaklaşan süresiyle albümün en uzun parçası.
Ve neredeyse yarısı yumuşak geçişlerden oluşmakta.
Piyano sesi ve vokalle tekrar normal tempoya geçiş yapılan intro niteliğindeki bu bölümlerde de ürkütücü hava hakim.
Albümü 2 ye ayıracak olursak B bölümünü tercih ederim.
Not:Grubun Finlandiyalı folk-metal grubu 'Turisas' ile yalnızca isim benzerliği olduğunu, ayrıca grubumuzun Belçikalı olduğunu hatırlatmakla başlamak istiyorum=)
Bilimkurgu film afişlerine benzettiğim kapak çalışması Hollandalı sanatçı Geert van Mook'a ait.
Ki grup da albüm tanıtımlarında “Unhealed” ın introsundan faydalanıyordu. Inis Cathaigh grubundan Els Blieck'in de sesiyle eşlik ettiği parça belli bir zaman sonra bir melodi bulmuşlar bunu uzatmışlar da uzatmışlar diye düşündürürken 04:27'deki bölüm ve muhteşem vokaller rotayı döndürüyor, gerçekten güzel şarkı.
8 dakikalık parçanın orta bölümlerinde piyano ve bayan sesi kullanılarak yumuşak bir geçiş yapılmış.
Alakasız olacak ama ilk dinleyişimden beri melodisinin Türk enstrümanlarıyla daha ağır tempoda çalınsa Zeki Müren parçalarından farksız olcağını düşündürüyor=)
“A Glance of Misperception” 9 dakikaya yaklaşan süresiyle albümün en uzun parçası.
Ve neredeyse yarısı yumuşak geçişlerden oluşmakta.
Piyano sesi ve vokalle tekrar normal tempoya geçiş yapılan intro niteliğindeki bu bölümlerde de ürkütücü hava hakim.
Albümü 2 ye ayıracak olursak B bölümünü tercih ederim.
Not:Grubun Finlandiyalı folk-metal grubu 'Turisas' ile yalnızca isim benzerliği olduğunu, ayrıca grubumuzun Belçikalı olduğunu hatırlatmakla başlamak istiyorum=)
Bilimkurgu film afişlerine benzettiğim kapak çalışması Hollandalı sanatçı Geert van Mook'a ait.
Review: Passenger by A Life [Divided]
A Life Divided – Passenger
Genre: Electro Rock / Alternative / Gothic
Label: AFM Records
Websites: myspace.com/alifedivided
Release Date: 28/01/2011
Tracklist
01. Heart On Fire (03:33)
02. Forever (04:23)
03. Anyone (04:30)
04. Words (03:30)
05. Hey You (03:46)
06. Doesnt Count (04:11)
07. Save Me (04:07)
08. Other Side (04:32)
09. Sounds Like A Melody (04:33)
10. Change (04:46)
11. The End (05:29)
=Total Time:47:20=
Şu sıralar en çok dinledim albümlerden biri olmasına rağmen “Passenger” hakkında sadece kendi yazım olmamasını değil nette te çok az bilgi olmasını içime sindiremedim.
10 yıla yakın süredir varlığını sürdürmesine rağmen yeni haberdar olduğum bir grup
A LIFE DIVIDED.
A LIFE DIVIDED.
Solist Jürgen Plangger daha önce EISBRECHER konserlerinde yeralmış,
grubun gitaristliğini yapmış.
grubun gitaristliğini yapmış.
Bu albümlerini dinledikten sonra daha önce neler yapmışlar diye merak edip
daha önce çıkardıkları 2 albümü de inceleme fırsatım oldu
daha önce çıkardıkları 2 albümü de inceleme fırsatım oldu
fakat 3. albümleri “Passenger” ile aralarında dağlar var ki;
“Passenger” bana göre kendi kulvarında da yılın en iyilerinden.
Albüm için 80’li yılların atmosferinin modern metal müzikle harmanlanması yorumu yapılabilir. THE RASMUS ile DEPECHE MODE arası gidip gelen bir sounda sahip. Ki vokalin öne çıktığı elektro pop ritimleri olan açılış parçası “Heart On Fire” ve ardından gelen “Forever” da DEPECHE MODE, NIN etkileşimlerini görmek zor değil. Ki 80’li yılların efsane grubu ALPHAVILLE’nin yine çok bilinen “Sounds Like a Melody” parçasının cover versiyonu da albümde yeralmakta. Şarkı, orjinaline sadık kalınmakla birlikte Gothic Rock yapıya bürünmüş renkli bir çalışma olmuş.
“Hey You” ise PAIN grubunun son dönemde yaptığı hareketli Gothic Rock parçaları anımsatıyor. Albümdeki en hareketli parça da o. Fakat albüm şıkıdım bir havadan çok orta tempoda ve farklı yapıdaki şarkılarla ilerliyor. Örneğin “Words” ve “Forever“ daha duygusal yapıda ve ağır parçalar.
Albümün en önemli tarafı bana göre nakarat yazmadaki başarıları. Çünki neredeyse her şarkının nakaratı akılda kalıcı özelliğe sahip.
A Life Divided - Sounds Like A Melody (Alphaville Cover)
"Sounds Like A Melody" yi hariç tutarsak, gaz bir şekilde başlayıp nakarat kısımlarında ağırlaşan “Change” ve “Heart On Fire” albümdeki favorilerim.
Velhasıl “Passenger”ı her ne kadar özgün bir çalışma olarak göremesek de;
önyargıdan uzak (“popçu” “metalci” vb. kasmayan), elektronik rock
ve alternatif müzikten hoşlananların sevebileceğini düşündüğüm,
anlamlı sözlere, akılda kalıcı nakarat ve melodik tonların yanısıra,
önyargıdan uzak (“popçu” “metalci” vb. kasmayan), elektronik rock
ve alternatif müzikten hoşlananların sevebileceğini düşündüğüm,
anlamlı sözlere, akılda kalıcı nakarat ve melodik tonların yanısıra,
bütün olarak değerlendirildiğinde de son derece başarılı konsepte sahip.
Album Of The Month : Sounds Of A Playground Fading by In Flames
IN FLAMES - Sounds Of A Playground Fading
Genre: Melodic Death/Modern Metal
Label: Century Media Records
Websites: myspace.com/inflames
Release Date: 15/06/2011
Tracklist
01. Sounds Of A Playground Fading
02. Deliver Us
03. All For Me
04. The Puzzle
05. Fear Is The Weakness
06. Where The Dead Ships Dwell
07. The Attic
08. Darker Times
09. Ropes
10. Enter Tragedy
11. Jester's Door
12. A New Dawn
13. Liberation
01. Sounds Of A Playground Fading
02. Deliver Us
03. All For Me
04. The Puzzle
05. Fear Is The Weakness
06. Where The Dead Ships Dwell
07. The Attic
08. Darker Times
09. Ropes
10. Enter Tragedy
11. Jester's Door
12. A New Dawn
13. Liberation
=Total Time:53:57=
Her zaman, her yeni albümüyle ilgi odağı olmayı başarabilen In Flames 10. albümleri
"Sounds Of A Playground Fading" öncesi yine güçlü şekilde ilgi odağı olmayı başardı.
"Sounds Of A Playground Fading" öncesi yine güçlü şekilde ilgi odağı olmayı başardı.
Bunda şu sıralar raflarda olan Arch Enemy, Morbid Angel gibi devlerin büyük beklentilerle beklenip hayal kırıklığıyla sonuçlanan yeni albümlerinden sonra beklenti yönünü
bir başka dev IN FLAMES'a yöneltmiş de olabilir.
Bu albumun bir başka önemi, grubun beyni Jesper Strömblad'ın gruptan ayrılmasının ardından, O'nsuz bir albümün nasıl olacağı beklentisine cevap verecek olmasıydı.
Açıkcası "Clayman" dan sonra çıkan albümleriyle
-Take This Life, Cloud Connected gibi birkaç şarkı dışında- alakam olmamıştı.
Hatta "A Sense Of Purpose" gibi bir fiyaskodan sonra beklenti içinde de olmamıştım.
-Take This Life, Cloud Connected gibi birkaç şarkı dışında- alakam olmamıştı.
Hatta "A Sense Of Purpose" gibi bir fiyaskodan sonra beklenti içinde de olmamıştım.
Lakin gitarist Jesper Strömblad'ın ayrılışından sonra gruba bitti gözüyle bakılması;
bende bunu yazanlara karşı antipati oluşturmakla birlikte,
yeni IN FLAMES albümüne karşı da merakımı artırdı.
bende bunu yazanlara karşı antipati oluşturmakla birlikte,
yeni IN FLAMES albümüne karşı da merakımı artırdı.
Çünki ortada Jesper Strömblad varken yapılmış "A Sense Of Purpose" gibi aynı rifflerin tekrarlanmasından öteye geçemeyen vasat bir albüm var...
Jesper Strömblad'ın yokluğunda Björn Gelotte' in ipleri eline aldığı albumun
Death Metal değil Modern Metal olduğunu kabullenip
bu çizgide değerlendirme yapmak gerek.
Death Metal değil Modern Metal olduğunu kabullenip
bu çizgide değerlendirme yapmak gerek.
Yani "Whoracle" ile değil, "A Sense Of Purpose" ve önceki birkaç albümleriyle
kıyaslamak daha doğru olur.
kıyaslamak daha doğru olur.
Örneğin vokali, gitardan daha çok duymaya hazır olmalı. Ki "A Sense Of Purpose" daki basitleştirdiğini düşündüğüm vokal stiline karşı, bu albumde neredeyse her parçada farklı denemeler yapan Anders Fridén' in vokal performansı karşısında diz çökmeli...
Albümden önce yayınlanan "Deliver Us" Single'ı zaten epey ses getirmişti. Keyboard efektiyle start alan Deliver Us'ın akılda kalıcı melodisi, nakaratı ve güzel solosuyla albümde en öne çıkan parçalardan. Anders'in parçanın nakaratında ulaştığı seviye ve sonrasındaki"It starts to fall apart, let me take control" kısmını söyleyişini duymak için bile tekrar tekrar dinlenebilir.
"Jester's Door" parçası, ismine bakılarak albümde en çok beklenti duyulan parça gibiydi.
Tamam bir The Jester Race beklemiyordum ama olsun... =)
Fakat IN FLAMES beklentilerin aksine "Jester's Door" da atmosferik ve deneysel bir parçaya imza atmış, ki ben onu da beğendim.
"Enter Tragedy" albümdeki en sıkı ve akılda kalıcı parçalardan. Ki zaten nakaratındaki
"Did you question me? I question you!" kısmı unutulacak gibi değil;)
Albümde her şarkıdan ayrı tat almak mümkün. Örneğin old-school melodiye sahip "The Puzzle", "Deliver Us" ile birlikte albümdeki favorim.
Bir diğer öne çıkan parça "A New Dawn" ın ise "Colony" deki
parçalardan altta kalır yanı yok. 02:27 de duyduğumuz keman çok iyi düşünülmüş.
Orta tempolu "Ropes" parçasını çok tuttuğumu söyleyemesem de,
giriş ve kapanış melodisi kurtarmış.
Yine güzel bir girişe sahip "Where The Dead Ships Dwell" parçasında hoşuma giden
02:10 dan sonra başlayan muhteşem solo.
Gothenburg'daki If Studios'ta kaydedilen albümün başarılı kapak çalışması ise
Dave Coreia'dan.
Velhasıl alternatif ve deneysel çalışmaların yanında klasik IN FLAMES tadında güzellikler bulabileceğimiz
ve zamanla değerinin daha da anlaşılacağını düşündüğüm bir albüm.
Albümden önce yayınlanan "Deliver Us" Single'ı zaten epey ses getirmişti. Keyboard efektiyle start alan Deliver Us'ın akılda kalıcı melodisi, nakaratı ve güzel solosuyla albümde en öne çıkan parçalardan. Anders'in parçanın nakaratında ulaştığı seviye ve sonrasındaki"It starts to fall apart, let me take control" kısmını söyleyişini duymak için bile tekrar tekrar dinlenebilir.
"Jester's Door" parçası, ismine bakılarak albümde en çok beklenti duyulan parça gibiydi.
Tamam bir The Jester Race beklemiyordum ama olsun... =)
Fakat IN FLAMES beklentilerin aksine "Jester's Door" da atmosferik ve deneysel bir parçaya imza atmış, ki ben onu da beğendim.
"Enter Tragedy" albümdeki en sıkı ve akılda kalıcı parçalardan. Ki zaten nakaratındaki
"Did you question me? I question you!" kısmı unutulacak gibi değil;)
Albümde her şarkıdan ayrı tat almak mümkün. Örneğin old-school melodiye sahip "The Puzzle", "Deliver Us" ile birlikte albümdeki favorim.
Bir diğer öne çıkan parça "A New Dawn" ın ise "Colony" deki
parçalardan altta kalır yanı yok. 02:27 de duyduğumuz keman çok iyi düşünülmüş.
Orta tempolu "Ropes" parçasını çok tuttuğumu söyleyemesem de,
giriş ve kapanış melodisi kurtarmış.
Yine güzel bir girişe sahip "Where The Dead Ships Dwell" parçasında hoşuma giden
02:10 dan sonra başlayan muhteşem solo.
Gothenburg'daki If Studios'ta kaydedilen albümün başarılı kapak çalışması ise
Dave Coreia'dan.
Velhasıl alternatif ve deneysel çalışmaların yanında klasik IN FLAMES tadında güzellikler bulabileceğimiz
ve zamanla değerinin daha da anlaşılacağını düşündüğüm bir albüm.
Review: A World Destroyer by Degradead
Degradead – A World Destroyer
Genre: Melodic Death/Thrash Metal
Label: Metalville Records
Websites: myspace.com/degradead
Release Date: 27.05.2011
Tracklist
01. Human Nature
02. A Taste Of Destiny
03. A False Hope
04. The Final Judgement
05. Broken
06. Part Of The System
07. No One Prevail
08. Cold Blood
09. Near The End
10. Kept In The Dark
Total:40:3201. Human Nature
02. A Taste Of Destiny
03. A False Hope
04. The Final Judgement
05. Broken
06. Part Of The System
07. No One Prevail
08. Cold Blood
09. Near The End
10. Kept In The Dark
Ders: Melo Death, Konu: Degradead.
İsveçli grubun İlk 2 albumlerini pek tutmamıştım fakat In Flames gitaristi (ex-gitarist oldu) Jesper Stromblad’ ın da dikkatini ve desteğini çeken bir gruba tekrar şans vermek gerekliydi ve bu defa iddialı geldiklerini daha album çıkmadan promosyonla yeterince belli etmişlerdi.
Album Jonas Kjellgren (Sonic Syndicate, Scar Symmetry, The Absence) prodüktörlüğünde Peter Tägtgren’ in The Abyss (Dimmu Borgir, Marduk, Hypocrisy, Children Of Bodom) stüdyolarında kaydedildi.
Açılış parçası “Human Nature”, “A Taste Of Destiny” ile birlikte album çıkmadan dinleme fırsatı bulduğum 2 parçadan biriydi.
İkisi de sağlam parçalar “Human Nature” parçasını daha çok sevmiş ve dinlemiştim.
Akılda kalıcı melodisi ve nakaratı var.
Sound olarak In Flames “Reroute to Remain” parçalarını anımsatıyor.
Nakaratta düz vokal kullanılması kimi parçaya iyi gidiyor(bknz “Human Nature”). Fakat bu olay abartılınca Emo tarzı birşeye dönüşüyor ve insan Tokyo Hotel dinliyormuş gibi bir hisse kapılıyor, ki bu his benimle aynı kafa yapısına sahip metalsever dostlarım açısından hoş olmuyor=)
Büyük umut bağladığım albumu edindikten sonra ise hayal kırıklığına uğradım. Çünki album çıkmadan dinlediğim 2 parçanın albumdeki en sıkı parçalar olduğu kanaatine vardım.
Bunların yanına “The Final Judgement” parçasını da ekleyeyim.
Hatta şu sıralar en çok dinlediğim parça da bu.
Ama yine de birşeyler eksik. İnsan In Flames’la kıyaslanan ve bu kadar desteklenen bir grubun albumunu eline aldığında beklenti içinde oluyor doğal olarak.
Belki çıtayı yüksek tutup dinlediğimden yeterince sevmemiş olabilirim.
Fakat olur olmadık yerde tempo düşürüp düz vokale geçişleri,
sevimsiz bir klavye ve enerji yoksunu parçalar beni sıktı.
Bir sonraki albumlerinde tamamen düz vokalden oluşan
emovari bir sounda kayması olası. Umarım yanılırım.
***DipNoT=Gitarist 'Anders Nyström' ün; KATATONIA, BLOODBATH gibi gruplardan tanıdığımız Anders "Blakkheim" Nyström ile sadece isim benzerliği bulunmakta.
Review : Illwill by Lake Of Tears
Lake Of Tears - Illwill
Genre: Progressive/Doom/Gothic Metal
Label: AFM Records
Websites: myspace.com/thelakeoftears
Release Dates: April 29th, 2011
01. Floating In Darkness (3:14)
02. Illwill (4:19)
03. The Hating (4:38)
04. U.N.S.A.N.E. (4:51)
05. House Of The Setting Sun (5:38)
06. Behind The Green Door (3:58)
07. Parasites (2:55)
08. Out Of Control (2:55)
09. Taste Of Hell (3:47)
10. Midnight Madness (4:08)
11. As Daylight Yields (3:47)
12. Demon You / Lily Anne (4:24)
13. Crazyman (5:25)
İsveç'li Gothic Doom grubu LAKE OF TEARS 4 yıl aradan sonra yeni albumleri
""Illwill" ile karşımızda.
""Illwill" ile karşımızda.
1992 yılında kurulan grubun kurucu 3 üyesi
(Daniel Brennare, Jonas Eriksson, Michael Larsson) halen gruptaki
varlıklarını sürdürüyor.
(Daniel Brennare, Jonas Eriksson, Michael Larsson) halen gruptaki
varlıklarını sürdürüyor.
Sekizinci albumleri olan "Illwill" alışılagelen LAKE OF TEARS soundundan çok farklı Gothic Doom izine pek rastlanmayan Progresif sayılabilecek 80leri anımsatan
Klasik Metal tarzı bir album.
Klasik Metal tarzı bir album.
Açılış parçası "Floating In Darkness" Motörheadvari punk rock tarzı enerjik bir parça.
Benzer yorum aynı paralellikteki thrash riffleri, canlı sololar ve
klasik heavy melodilerine sahip
Benzer yorum aynı paralellikteki thrash riffleri, canlı sololar ve
klasik heavy melodilerine sahip
"The Hating", "Parasites" ve "Taste Of Hell" parçaları için de yapılabilir.
Bu kadar hareketli parçanın arasındaki yarı akustik yapılı "House Of The Setting Sun" ise Led Zeppelin esintisi taşıyan tekrarlayan ritmli ruhu okşayan hoş bir ballad.
Albumdeki favorilerimden.
Albumdeki favorilerimden.
"U.N.S.A.N.E." parçasında Venomvari gırtlak vokallerin kullanıldığı orta tempo bir parça.
"Midnight Madness" ise klasik Black Metal tarzı davul ve gitar rifflerinin kullanıldığı
agresif bir kapanış parçası.
agresif bir kapanış parçası.
Albumdeki bir diğer favorim Gothic Doom kalıbında ve LAKE OF TEARS ın
klasik sounduna en yakın parça olan "Behind The Green Door".
klasik sounduna en yakın parça olan "Behind The Green Door".
"Illwill" LAKE OF TEARS fanlarını ne kadar memnun eder bilinmez ama 80lerin klasik metal dinleyisine de hitap eden sürpriz bir album. Fakat mükemmel değil.
Album Of The Month: Spiral Shadow by Kylesa
01. Tired Climb
02. Cheating Synergy
03. Drop Out
04. Crowded Road
05. Don't Look Back
06. Distance Closing In
07. To Forget
08. Forsaken
09. Spiral Shadow
10. Back and Forth
11. Dust
Total playing time 40:11
02. Cheating Synergy
03. Drop Out
04. Crowded Road
05. Don't Look Back
06. Distance Closing In
07. To Forget
08. Forsaken
09. Spiral Shadow
10. Back and Forth
11. Dust
Total playing time 40:11
Geçtiğimiz sene "Static Tension" ile büyük başarı yakalamış
ABD' li Hardcore / Sludge grubu Kylesa,
Season of Mist etiketiyle yayınlanan ve çıkış tarihi 26 Ekim olan 5. stüdyo albümleri
"Spiral Shadow" ile yine zirvede.
ABD' li Hardcore / Sludge grubu Kylesa,
Season of Mist etiketiyle yayınlanan ve çıkış tarihi 26 Ekim olan 5. stüdyo albümleri
"Spiral Shadow" ile yine zirvede.
Phillip Cope ve Laura Pleasants'ın gitar ve vokallerde yeraldığı grubun
en dikkat çekici yanı iki davulcuya (dual drum) sahip olması.
en dikkat çekici yanı iki davulcuya (dual drum) sahip olması.
Çift davulcunun uyumu için ayrı bir parantez açmak gerekir. Bazen aynı ritmi çalsalar da, farklı ritmlerdeki varyasyonları parçalara ayrı bir hava katmış.
Albumun genel havasının orta tempoda parçalardan oluştuğunu söylemek mümkün.
"Tired Climb" davulla birlikte doğu ezgilerini anımsatan melodiyi duyduğumuz introyla başlayıp daha sona hareketleniyor.
Melodik-groovy yapıdaki parçanın, açılış parçası olarak seçiminin yerinde olduğunu düşünüyorum.
Aynı melodik yapıyı yeryer enstrumental kısımları bulunan “Crowded Road”, “Forsaken”, ve “Spiral Shadow” parçalarında da görüyoruz.
"Drop Out" parçasında hem hardcore hem de stoner etkileşim görülmekte.
'Don't Look Back' parçası ise kuşkusuz albümün en öne çıkan ve radyolarda hit olması muhtemel bir parçası.
Kapak için de ayrı bir parantez açmak gerekir ki;
resmedilen sarmal döngü ve içinden çıkılmaz girdap, albumun genel konseptini besler nitelikte başarılı bir çalışma olduğu kanaatindeyim.
Kapak için de ayrı bir parantez açmak gerekir ki;
resmedilen sarmal döngü ve içinden çıkılmaz girdap, albumun genel konseptini besler nitelikte başarılı bir çalışma olduğu kanaatindeyim.
Pek dinlediğim bir tarz olmasa da, albumu baştan sona dinlemeden edemiyorum. Enslaved albümüyle birlikte yılın albümü olmaya aday. Nerdeyse bütün parçalar ayrı bir güzel.
Favorilerim; akılda kalıcı melodisiyle 'Don't Look Back' ve Laura'nın vokal yaptığı, Pearl Jam parçalarını anımsatan oynak ritmli "To Forget".
Diğer sevdiklerim, albumdeki en ağır ve düşük tempolu parçalar arasında sayılabilecek "Forsaken" ve kapanış parçası "Dust".
Subscribe to:
Posts (Atom)